| Yaygın Forum|
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

11.sınıf edebiyat kitabı cevapları(sayfa 4-108)

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Laηє†Li мєLєq

Laηє†Li мєLєq
Hiperaktif Üye
Hiperaktif Üye

sayfa 4-

HAZIRLIK ÇALIŞMALARI

1-a)çıkarılan sonuç:edebi eserler toplumdan etkilenirler.
b) yorum size kalmış

2)edebi eserler toplumdan etkilenirler...toplumdan örnek alarak yazarlar



sayfa 9


1)serbest fırka hatırları;1930 yılında yalova'da mezuniyetleri geçen gazinin fırkalarından söz edilmiştir.


2)ikiside siyasi nitelikleri taşıyor.ama 1.metinde bir anı niteliğinde diğer metinde roman olarak anlatılmıştır.


3) 1923-1930 -çok partili hayata geçiş denemeler,
-inkilaplar
ahmet ağaoğlu kemal tahir


iki yazarda bu dönemden çok etkilenmiştir.dakat kemal tahir bu olayı daha detaylı anlatmıştır.ahmet ağaoğlu ise daha kısa yer vermiştir.

4)iki metinde yaşanmış bir olay olduğu için kendinden katacağı bir yorum söz konusu olamaz 2.metinde kurgu ve yazarın kendi düşünceleri olduğu için kendi hissettiklerinide yansıtır.

5)sosyal,sşyasş olaylarla somutlandırılmıştır gerçek hayattan kişilerle.




**ÇME DEĞERLENDİRME

1)d
2)y
3)d



2..) toplumsal
siyasi-sosyal
yaşadığı olaylar
kültürel olaylar



3) kuruluş dizisi-osmanlının kuruluş dönemi
yol ayrımı-cumduriyatin ilk yılları
nutuk-kurtuluş savaşı
orhun abideleri-köktürk dönemi



4)a

5) felsefi eserler kanıtlanmış bir bigli vardır
roman sadece edebi bir türdür

Laηє†Li мєLєq

Laηє†Li мєLєq
Hiperaktif Üye
Hiperaktif Üye

sayfa 12 hazırlık çalışması

11.sınıf edebiyat kitabı cevapları(sayfa 4-108) Img014b


EDEBİYAT SAYFA 12 4. ETKİNLİK


Tanzimat fermanı 3 kasım 1839 da Gülhane parkında padişah,diğer devlet büyükleri,ulema,lonca ve esnaf temsilcileri ve halkın "Gülhane Hattı Humayunu" adıyla Mustafa reşit paşa tarafından okundu.Bu fermanla Osmanlı devletinde İslam hukuku ve geleneksel kurumların bıraktığı hızlı bir değişim süreci başladı


SAYFA 13

3.SORU:Yenileşme kavramı, var olanın çağın gereksinim ve özelliklerine göre yeniden düzenlenmesidir.
4.SORU:Burada yenilik kavr***** en uygun hareket konağı restore ettirip,ihtiyaca göre eklemeler yapmaktır.Çünkü konağı,yıkıp yerine yeni bir bina yapmak yenilik değil,köklü bir değişimdir.

SAYFA 15


1. METİN

1.On dokuzuncu asır şiirindeki 9,13,14,15,16,17,20,21 ve 22. beyitler ortaçağa özgü dünya görüşünü yansıtmaktadır.diğer beyitlerde ise şair,modern dünyada yaşananları dile getirmiştir.Modern dünyaya ait ifadelerin bulunması Sadullah Paşa'nın döneminin zihniyetinden etkilendiğini göstermektedir.Sadullah paşa ortaçağdan beri süregelen inanışları da bilmekle beraber modern dünyaya da kayıtsız kalmamıştır.
2.Şair,tercihini modern dünya görüşünden yana kullanmaktadır.çünkü modern dünya aklı ve deneyi baz alarak bilinmezlere veya yanlış bilinenlere ışık tutmuştur.
3.Verilen beyitler Sadullah paşanın "insan hakları", "eşitlik", ve "basın-yayın","bilimsellik" ile olan ilgisini göstermektedir.
4.Ziya paşanın yakınması Doğu medeniyetinin geri kalmışlığı ve cehaleti ile ilgilidir.Buna rağmen batı,sürekli gelişmiş ve bilimin öncülüğünde güçlü bir medeniyet kurmaya başlamıştır.Bu durumda hem aydınların hem de toplumun Batı'ya yönelmesine sebep olmuştur

2.METİN

1.Ziya paşa Osmanlı devletinin İstanbul’un fethiyle başlayan yükselme dönemi ile 19.yüzyıldaki çöküş dönemini karşılaştırmaktadır.bu karşılaştırma ihtişamlı bir devletin nasıl çöküşe gittiğini göstermektedir.
2.----

1.ETKİNLİK

****Osmanlı devletinde yönetim kurumlarıyla birlikte askeri kurumlarında gerilemesinin en büyük sebebi,bilim ve teknik alanda meydana gelen değişiklik ve gelişmeleri takip edemeyiştir.bu sebeple çağın gerisine düşmeye başlayan Osmanlı devletinde askeri başarısızlıklar görülmeye başlamıştır.Gerilemenin görüldüğü ilk alan olan askeri alan,yeniliklerin de başlangıç merkezi olmuştur.
3.Osmanlı devletindeki yenilikler öncelikle askeri alanda yapılmıştır.
4.Tanzimat fermanı 3 kasım 1839 da "Gülhane Parkı'nda" padişah,diğer devlet büyükleri,ulema,lonca ve esnaf temsilcileri ve Mustafa Reşit paşa tarafından ilan edilmiştir.
5.Tanzimat’ı ortaya çıkaran nedenleri iç ve dış faktörler olarak iki kısma ele alabiliriz.İç faktörler Tanzimat’ın bir sonuç olarak ortaya çıktığı Osmanlı batılaşma hareketlerini anlatırken genel olarak üzerinde durulan hususlardır. Dış faktörler ise cereyan eden hadiselerdir.Osmanlının sahip olduğu üstünlüğünü kaybedip devlet kurum ve kanunlarının asrın ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte olmaması ,devletin maddi ve manevi gücünü kaybetmiş olması bunun sonucunda her sahada yenilgiye uğraması yeniden ve geniş bir ıslahat hareketini zorunlu kılıyordu.



SAYFA 18


ANLAMA YORUMLAMA
1.On dokuzuncu Asır adlı manzuma kaside nazım şeklinin özellikleriyle yazılmış , doğu-batı teması üzerine kurulmuş,döneminin Osmanlı Türkçesi dil özelliklerini taşıyan bir eserdir.Osmanlı devletinin gerileme sebepleri adlı metin parçası ise düz yazı şekliyle kaleme alınmış doğu-batı teması üzerine kurulu bir makaledir.Bunlardan hareketle yenileşme döneminin bilim,teknik,gelişme gibi kavramlarının her iki metinde de ele alındığı görülmektedir.
2.Tablonun içi sırayla;Bilim,Hukuk,Teknik,Rön esans,Reform,Povitiz m
3.Osmanlı devletinde modernleşme hareketleri yapılan yenilikler göz önüne alınırsa yönetici sınıf tarafından gerçekleştirilmiştir.Çünkü devletin devamlılığının tehlikeye girdiğini,bu sebeple başta askeri alan olmak üzere birçok yenilik yapılması gerektiğini görenler devlet yöneticileri olmuştur.
4.Tanzimat fermanının ilan edilmesinde iç etkenlerin de rolü olmasına karşın dış etkenler çok daha baskındır.
5.Günümüzde sosyal,siyasi,kültürel alanda çağın gereklerine uygun yenilikler yapılmaktadır.



SAYFA 19

**ÇME DEĞERLENDİRME

1. D, D, Y

2.Abdülmecit= Tanzimat fermanı
ll.Mahmut=Yeniçeri ocağının kaldırılması
Baron De Tott= Hendesehane

3. cevap : E şıkkı


SAYFA 20


1.ÜNİTE **ÇME VE DEĞERLENDİRME

1.cevap: E
2......sosyal,siyasi ve tarihi.......
3.burada soru hatalı çünkü edebi eser seçeneklerde verilenlerin tamamıyla ilişkili.
4.Temel sebep,bilim ve teknik sayesinde modernleşen batı ordularının osmanlı ordularından üstün hale gelmesidir.

Laηє†Li мєLєq

Laηє†Li мєLєq
Hiperaktif Üye
Hiperaktif Üye

sayfa 23


1.ETKİNLİK


***Askeri alanda Nizam-ı Cedid ordusu oluşturuldu. lll. Selim tahttan indirildi.Nizam-ı Cedid ordusu dağıtıldı ve yenilgiyi destekleyen devlet adamları ve kişiler cezalandırıldı.


2.ETKİNLİK

***Devlet yöneticileri tarafından istenmiştir.

3.ETKİNLİK

***İlk Türkçe gazete 1831'de çıkan Takvim-i Vekayi'dir.Tanzimat döneminde çıkan ilk gazete ise Ceride-i Havadistir. Ceride-i Havadis bir meslek gazetesi olan Vekayi-i Tıbbiye izledi.Yeni Türk nesrinin doğmasında en büyük rolü oynayan en önemli görevi yüklenen başlıca gazete ve dergiler:Takvim-i Vekayi(1831),Ceride-i Havadis(1840) gibi resmi gazetelerle Namık kemalin yayınladığı İbret (1871),Hadika(1872)Ali Suvai’nin yönettiği Muhbir(1866)Ahmet Mithat'ın çıkardığı Devir (1872)

4.ETKİNLİK

***Gazete ile birlikte makale fıkra gibi türlerle roman hikaye ve tiyatro gibi türlerde Tanzimat'la birlikte ortaya çıkmıştır.

5.ETKİNLİK

***Surlar içinde İstanbul,Osmanlı sosyal yaşamının geleneksel yapısını koruyan ve yaşatan kısacası Türk İstanbul'un canlı bir merkezidir.Beyoğlu ise eskiden beri gayrimüslimlerin zorunlu ikamet yeri olarak Batılı bir yaşamı sürdüren ,Batı'dan gelen yeniliklerin görüldüğü ilk yer olma özelliğine sahip bir yerdir.


soru 1:nizam-ı cedit ordusu kuruldu.
*giderlerini karşılamak için nizam-ı cedit hazinesi kuruldu.
*tersane ıslah edildi.
*avrupa'nın önemli merkezlerinde sürekli elçilikler açıldı.
*resmi devlet matbaası kuruldu.
*Frasnsızca devletin ilk resmi yabancı dili olarak kabul edildi.
*merkeze bağlı eyaleteler yeniden düzenlendi.

bu yenilikler askeri,mali,kültürel alanları kapsamaktadır
soru 2:can güvenliği,ırz,namus ve malın korunmasında yenilikler yapılmıştır.
askeri alandan askerlerle ilgili yenilikler yapılmıştır.

soru 3:evet kapsar.yapılan yenilikler birşekilde halkıda etkilemiştir.Fermanın içerdiği yenilikler halkın karşılaştığı sorunlara çözüm yolu getirir.



sayfa 25 ve 26 cevapları

soru 1:*ceride-i havadis
*tercüman-ıahval
*tasvir-i efkar
*muhbir
*ibret

soru 2:devletin ,milletin gelişmesini ve kalkınmasını sağlar.
ilim tüm insanların hizmetine sunulur
halkı bilinçlendir.

soru 3:gazete o devrin en önemli iletişim aracıydı.Bu devirde yapılan yenilikler halk tarafından şüpeyle karşılanmıştır.Halkın aydınlatılması,dünya ve ülkeden haberler vermek için gazate ihtiyacı duyulmuş ve gazete ortaya çıkmıştır.

soru 4:yeni edebi türler:makale,roman,tiyatro,hi kaye,anı,tenkit(eleş tiri)türleridir.

gazeteyle ilişkisi:bu türler halkın alışması için gazetelerde yayınlanmıştır.Bu yüzden aralarında ilişki vardır.

soru5:halkı aydınlatmak,onlara ders vermek için çıkarıldığını söyleyebiliriz.Ortaya çıkan yeni edebi türler ve fikirler halka ulaştırılır.Halk biliçlenir.

soru 6:evet kurulur.Tanzimat döneminde batıya yçneliş vardır.Bu dönemde yaşayan edebiyatçıların pek çoğu Batı dilini özellikle Fransızcayı çok iyi biliyorlardı.



anlama yorumlama

1:tanzimat döneminde halka faydalı olacak konular işlenmiş.Bu devrin edebiyatçıları haklı bilgilendirmek,eğitmek istemişler.Bu nedenle eserlerinde üslüp kaysıgı yoktur.yani bu dönemle ilişkilendirilemez.

soru 2:tanzimat fermanı halka okunmak için yazılmıştır.paragraflar halinde yazılan fermanda ifadeler açık cümleler kısadır.mecaz ve yan anlamalara yer verilmez.

gazetede ise cümleler daha uzundur.mecaz ve yan anlamlar bunlunabilir.Halkı aydınlatmak için yazılır.

soru 3:Abdülmecit ve Abdülaziz batı tarzında giyinmişlerdirdaha modern elbiseleri vardır.Kavuğun yerini fes,kaftanın yerini ceket almıştır.Geleneksel giyime sahip padişahların sakalları varken batılaşmayı benimsemiş padişahların sadece bıyıkları vardır.

soru 4:televizyon ve internet almıştır.




SAYFA 27 - 28



1-) Boşluk doldurmalar
d,y,y

2-) gazete,roman,tiyatro
3-) Eşleştirmeler bu şekilde olacak

1 & 3
2 & 2
3 & 1

4-) E
5-) Askeri alanda yapılmıştır. Öncelikle bu alanda yapılmıştır

Laηє†Li мєLєq

Laηє†Li мєLєq
Hiperaktif Üye
Hiperaktif Üye

SAYFA 28 HAZIRLIK ÇALIŞMALARI

1-) Halka yönelik uygulamalar vardır, kralın yetkileri kısıtlanmıştır.
İkiside yenilikçi ve özgürlükçüdür.

2-) yok

3-) Makale,gezi yazısı,fıkra çünkü bunlar gazetede kullanılmıştır.

SAYFA 29 - 30

2.ETKINLIK

Şema



Birbiriyle bağlı konular metinde verilmek istenen mesajı ortaya çıkarırlar.

1-) Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi Ana düşüncesi : Gazete
Müsavat Ana düşünce : Kanun önünde eşitlik
2-) Resim,müzik tiyatro
3-) Toplumun yaşayışı ve gerçekliği metni yazan kişiyide etkiler.
Kişi bu metinde yaşananları yazdığı için bu kavramlar ana düşünceyi etkiler.
4-) a.Ali Suavi kanun önünde herkesin eşit olduğunu savunur. Şinasi'de bu gazetenin önemini ve gazatelerin Türkçe yazılması gereksinimi olmasını savunur.
b.Halkı bilinçlendirmek amacıyla.

5-) boşluk doldurma

1.tablo

hükümet >politika gazeteleri
vekiller meclisi >bilim kuvveti
medeni millet >matbaa

2.tablo

eşitlik > hak
kanun > hukuk
islam hukuku > kanunsal haklar
kanun > zengin fakir
6-) Öğretici metinlerdir.
7-) a.Tutarlı hükümler vermiştir, bazı kelimeler anlaşılabilir değildir.
b Vardır. Çünkü ortaya çıktığı zaman kullanılan dil metinde kullanılır.
8-) Batı kültüründe gelişen Türkçe tanzimatla geldiği için vardır.
9-) Resmi dil değişse bile kullanılan dilin değiştirilmesi zaman almıştır.


10-) Metin Türleri : Makale
Metinlerin yazıldıkları tarih : 1860
Metnin bağlı olduğu gelenek : Tanzimat edebiyat geleneği yapı şekli divan edebiyatı

11-) Edebiyatta tanzimat edebiyatıyla ortaya çıkan yeni türdür.Önemli bir eserdir ve öğreticidir.







Sayfa 29 2. Etkinlik:


Anlam birliği şu şekilde oluşturulur:
Birtakım heceler bir araya gelerek kelimeleri oluşturur. Bu kelimeler cümleleri cümleler paragrafları paragraflar da verilmek istenen iletiyi meydana getirir. Tercüman-ıAhval ve Musavat metinlerinde paragraflar metinleri meydana getirmiştir.

Sayfanın Devamındaki sorular:

1- Tercüman-ı Ahval Mukaddimesinin ana fikri gazetenin faydalarıdır. Musavat metninin teması ise Eşitliktir. Bu iki tema yenileşme ve Tanzimat dönemlerinde sıklıkla işlenmiş temalardır. Bu devirde avrupadan alınan yeniliklerin ve kavramların halka anlatılması ve benimsetilmesi için yeni yollar aranmıştır. Çeşitli kavramların anlatılması için iletişim araçların kullanılmasının öneminden bahsedilmiştir. Bu durum gösterir ki bu iki metinin teması evrenseldir ve her çağda görülebilir temalardır.
2- Metinlerin anafikirleri günümüzde ki iletişim araçlarıyla anlatacak olsaydım, televizyon ve interneti kullanırdım . bu sayede sadece dili değil dilin yanında görselliği de kullanmış olurdum. Ayrıca bu iletişim araçlarını kullanarak istediğim bölgede birçok insana ulaşabilirdim.
3- Her iki metinde Tanzimat döneminde yazılmıştır. Bu dönemde batıdan bolca fikir ve kavram alınmıştır. Bu kavramların halka aktarılması içinde o günün şartlarında en çok kişiye ulaşabilecek iletişim aracı olarak gazete kullanılmıştır. Sonuç olarak o dönemin sosyal yaşantısı gerçeğe yakın olarak edebi metinlerde halka aktarılmıştır.
4- A) Şinasi, insanların faydalı fikirlerini gazeteler vasıtasıyla başka insanlara sunabilecğini belirtmektedir. Bununla ilgili olarak çoğunlukta olan Müslüman insanların bu haklarını tam kullanamadığını, kendisi de bu hakkın nasıl kullanılacağını anlatmaya çalışmaktadır. Ali Suavi ise eşitlik kavramının ne olduğunu nasıl uygulanacağını anlatmaya çalışmaktadır.
B) bu metinler halka bilgi vermek için yazılmıştır.
C) ulaşamayabilirlerdi. Çünkü roman veya tiyatro daha çok sanat yapmak için yazılan erlerdir. İki yazar ise halka bilgi vermeyi amaçlamışlardır. Bu şekilde ki eserlerde ise dil süslü ve sanatlıdır. Şiirsel bir anlatım görülür. Bu yüzden roman veya tiyatro eserleriyle halka bilgi zor bir olaydır.
5- Kanun à kanuni vazife
Devlet-i Aliyye à kazanılmış hak
Milli Eğitim Bakanlığı Meclisi à Mazbata (tutanak)
Vekiller meclisinde à izin

Musavat isimli metinde:

kanun à her vatandaşın eşit olması
mahkeme à eşit yargılanma
Devlet-i Aliyye à kazanılmış hak
Bu kavram ve ifadeler bize Tanzimat fermanı ile birlikte gelmiştir. Bu kavram ve ifadeler Avrupa devletlerinin oluşturdukları sosyal siyasi dini ve ekonomik yapının bir sonucudur. Osmanlı Devleti’nde bu kavram ve ifadeler ile ilgili Avrupalılar gibi bir düzenleme yapılmamıştır. Bunların Osmanlı Devleti’nde uygulamaya konulması eski ve yeni arasında bir ikiliğin oluşmasına neden olmuştur.

3. Etkinlik:

Terimler:
Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi: “ kaznılmış hak, Devlet-i Aliyye, Tanzimat hükümet meclis gazete mazbata “
Müsavat: “ müsavat, kanun İslam hukuku, kamusal hak “

Kavramlar:

Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi: “ halk vazife adalet “
Müsavat: “ sınıf, adalet, ilim, fazilet, görev, şeref, zenginlik “

Günlük hayatla ilgili kelimeler:
Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi: “ menfaat, milletler, dil , fikir, hal dili, tarife hacet olmak vs.”
Müsavat: “ sınıf, zümre, hamal, memur, kişi, şahıs vs. “

Bütün bu kavram, terim ve gün****k kelimeler yazarın topluma iletmek istediği iletinin yapıtaşlarıdır. Bunlar olmadan metnin iletisi okuyucuya sağlıklı bir şekilde ulaşamaz. Yine bu kavram ve terimlere bakarak dönemin zihniyetinin öğretici metinlere nasıl yansıdığını anlayabiliriz.

6- Metinlerde öğretici, açıklayıcı ve kanıtlayıcı anlatım kullanılmıştır.
a. Öğretici anlatım:
• Açıklama, bilgi verme amacıyla yazılırlar.
• Bu tür metinlerde söz sanatlarına ve süslü anlatımlara yer verilmez.
• Her okuyanda aynı etkiyi uyandırır.
b. Açıklayıcı anlatım
• sorunu ortaya koyan cümlelerle anlatıma başlar.
• Sorunu çözümleyen açıklamalar örnekler ve karşılaştırmalar ile devam eder.
• Özetleyici ve yargı bildiren ifadelerle metin sonlandırılır.
• Bu tür anlatımlarda kesin ve açık ifadeler olması gerekir.
c. Kanıtlayıcı Anlatım:
• İnandırma aydınlatma, bir başkasına kendi görüşünü kabul ettirme için yazılırlar.
• Bu anlatım türünde kavram tanımlanır veya açıklanır.
• Okuru etkilemek için bazı kelime öbeği veya cümleler aralıklarla metinde tekrar edilir.
7- Her iki metinde de anlatım açık ve anlaşılabilirdir. Bunun nedeni iki metinin de öğretici metin olmasından kaynaklanır. Misalen: “madem ki bir sosyal toplulukta yaşayan halk bunca kanuni vazifelerle yükümlüdür elbette sözlü ve yazılı olarak kendi vatanının mefaatine dair fikir ileri sürmeyi kazanılmış haklarından sayar.” Diğer metin için: “ mesela bir hamal ile bir büyük memurun hukukça kanun önünde eşit tutulması hatta muhakeme bile olunması kısacası en sıradan kişinin hakkının kaybolmamasıdır. Öğretici metin olmasından dolayı anlatım açık ve anlaşılırdır. Yani metnin türü ile anlatım biçimi arasında bağlantı vardır.
8- Tanzimat, kazanılmış hak, gazete, müsavat, kanun, kamusal hak, sınıf, hürriyet, adalet yenileşme vb.
9- Metinlerde kullanılan dil yaşadığı döneme göre sadedir. Değerlendirme yapacak olursak, Naima’nın eserinde, birden fazla kelimelerle oluşturulmuş tamlamalar, Arapça ve farsça sözcükler görebiliriz. Diğer metinler Naima’nın eserine göre daha sadedir ancak günümüz Türkçesi ile inceleyecek olursak Tanzimat dönemi eserlerini anlamakta güçlük çekebiliriz.
10- Tercüman-ı ahval ve müsavat öğretici metin olup, Tanzimat döneminde yazıldığı bariz bir şekilde ortadadır.
11- Gazeteler kültür,sanat, siyaset, günlük yaşam kısaca hayatımızın her alanından bize bilgiler sunan bir kaynaktır. Gazete insanı direkt olarak etkisi altına alan bir iletişim aracıdır. Onun dili sade ve süssüz olduğu için her okuyan metni anlayabilir. Bu sebepten gazetelerin etkisi günümüzde bile inkar edilemez.
12- a) Ali suavi eserinde eşitlik kavramını verdiği örneklerle somutlaştırmıştır. “ bir hamal ile en üst düzey bir memurun gerektiğinde hukuk önünde muhakame edilebileceğini belirtmesi örnek olarak gösterilebilir.”
b) Şinasinin metninde ise hürriyet kavramı gazete çıkarmak isteyenlerin hakkı olduğu ifade edilerek somutlaştırılmıştır.
13- Tercüman-ı Ahval Muk. Tema: hürriyettir. Müsavatta ise tema: eşitliktir.
Benzerlik ve farklılıkları:
• İki temada gazete yazısında ortaya konmuştur.
• Temaları anlatmak için metnin türüne uygun bir dil anlatım kullanılmıştır.
• İki temada Tanzimat döneminde ortaya çıkmıştır.
• Daha önce bu temayla ilgili hiçbir eser yazılmamıştır.
• Tercüman-ı Ahval mukaddimesi gazetenin giriş yazısıdır. Diğeri ise bir makaledir.
14- Yazarlar hakkındaki bilgi internette zaten mevcut.
15- Elde edilen bilgiler ışığında iki yazar hakkında karşılaştırma yapılabilir.





3. Metin Sayfa 33’teki sorular:

1- Atatürkçü düşüncede çağdaşlaşma uygarlaşma ve batılılaşma kavramları birbirleriyle bağlantılıdır. Çağdaşlaşma ülkenin refaha kavuşması için yapılan etkinliklerin tümüdür. Bu kavramla körü körüne taklit hedeflenemez. Ülkenin ilerlemesi için batılı ülkelerden alınan yenilikler ülkenin değerleriyle birleştirildikten sonra kullanılmalıdır. Bu kavramlar Atatürkçü düşüncede birbirlerinden ayrılamazlar.
2- Metne göre çağdaşlaşma Türk toplumu için vazgeçilmez bir idealdir. Bu idealin dayandığı temel “Büyük davamız en uygar ve en refaha kavuşmuş millet olarak varlığımızı yükseltmektir.” Şeklinde ifade edilmiştir.
3- Tanzimat döneminden itibaren gerçekleştirilen yeniliklerle Atatürk ilke ve inkılapları çağdaşlaşma ve uygarlaşmanın “ siyasal sosyal kültürel ve ekonomik yönlerini” kapsadığını söyleyebiliriz.

Laηє†Li мєLєq

Laηє†Li мєLєq
Hiperaktif Üye
Hiperaktif Üye

sayfa 34



ANLAMA YORUMLAMA

1)HAK,ÖZGÜRLÜK EŞİTLİK BATILILAŞMA KANUN - BATILI AVRUPA DEVLETLERİ

2)makale deneme ..gibi öğretici metinler bilgi vermek için yazıldığından dolayı halk aydınlanır



SAYFA 34

3.SORU
a)

tanzimat dönemi öğretici metinler
*makale fıkra tenkit vb...
*siyasi milli sosyal eşitlik hak hukuk
*türkçe daha sade ve akıcı
*bireysellik ve toplum ön planda
*gazete
*halka hitap ediyor

b)içerik ve işlenen konular yenidir.
c)tanzimat edebiyatının en büyük özelliği doğduda yaşayıp batılı düşünmüşlerdir tezatlık vardır
ç)eskiden amaç taklit etmek değil ilerlemekti.ama şimdiki tam tersi ilerlemek yerine taklit etmek

4) çağdaşlaşma hareketli bir kavramdır


sayfa 35

**.çme değerlendirme

1)d d y
2)a
3)doğu-batı
4)c
5)her an çağdaşlaşma olması gerekir



1- Kafiye redif vs. eklemek uzun sürecek o yüzden bu soruyu size bırakıyorum.
2- Terkibent devrin söyleyiş tarzından çok farklıdır. Şiirin şekli ve dili tamamen eski şiir geleneğiyle ilgilidir. Tanzimat dönemi sanatçıları halkı eğitmek istedikleri için genel olarak halkın anlayacağı kelime ve ifadelere yer verirler. Bu şiirde şair tümüyle süslü ve sanatlı şiir dilini kullanmıştır.
3- Birimler birbirine beyitlerle bağlanmışlardır. Bu birimler bir araya gelerek şiirin temasını oluşturmaktadır. Şiirin bütün beyitlerinde neredeyse birbirine yakın anlamlar işlenmiştir. Sadece şiirin son dizesinde dünyayı anlamanın akılla olmayacağını belirterek tezatlık oluşturulmuştur.
2. Etkinlik:
Ziya Paşa’nın Terkibibenti: Şiirin birimleri beyittir. Kafiye ve redifler vardır. Bu birimler birleşerek temayı ortaya çıkarır.

Terkibibentin Yapısal Özellikleri:

a) bentlerle kurulan uzun bir nazım biçimidir.
b) Her bent, sayısı 5-10 arasında değişen beyitlerden oluşur.
c) Bent sayısı 5-10 arasındadır
d) Genellikle talihten şikayet, dini, tasavvufi ve felsefi konular işlenmiştir.
Bu yapısal özellikler divan şiirinin ana damarıdır. Yukarıda ki eserlerde bu özellikleri yapılarında barındırmaktadırlar.
4- 9. Beyit hariç diğer beyitler bir şekilde sosyal yapı ve tarihi değerler ile ilişkilidir.
5- Tema: bu dünyanın insanları sınamak için yaratılmış olduğu ve akılla bu dünyanın tam anlamıyla kavranamayacağıdır. Şiirin yazıldığı dönemde bazı şairler iki arada bir derede kalmışlardır. Eski ile yeni çatışması içine düşmüşlerdir. Bu yüzden bazı şairler hak adalet hürriyet gibi kavramlar üzerine şiir yazarken, bazıları da bu şekilde felsefi konularda şiirler yazarak eski geleneği devam ettirmeye çalışmışlardır.
6- Ziya Paşa terkibibentinde tasavvufi bir konuyu işlemiştir. Bu dünyanın insanı sınamak için yaratıldığını, ve insanın sadece kalbiyle anlayabileceğini belirtmiştir. Bağdatlı Ruhi ise aşk temasını işlemiştir. Bu yüzden iki eser arasında büyük farklılıklar vardır.
7- Ziya Paşanın terkibibentinin teması günümüzde de geçerli olabilir. Şair aklı kullanarak bu dünyanın anlaşılamayacağını belirtmiştir. Bu kuram günümüzde de geçerlidir. Akıl bazı şeyleri kavrayabilir. Bu yüzden akıl günümüzde ne kadar önemli görünse de kalple birleşmeden pek bir anlam ifade etmez.
8- ilk beyitte insanların birbirlerini kıskanmalarından bahsedilmiştir. Cahil insanlar yarasaya benzetilmiş ve bu kişilerin bilgili ve olgun kişileri kıskandıkları söylenmiştir. Akıllı insanlar ise ışığa benzetilerek bu kişilerin çevrelerini aydınlattıkları belirtilmeye çalışılmıştır. Bu dönemde Osmanlı Devletinde cahil insanlar önemli yerleri işgal ettikleri için yazar devlet büyüklerine atıfta bulunmuştur. İkinci beyitte akıl iyi ile kötüyü tartan bir teraziye benzetilmiştir. Beyin şeklen de vücudun en ufak organlarından olmasına rağmen yaptığı iş boyutuyla tamamıyla ters orantılıdır. İnsan dünyayı aklıyla kavrar o olmadan ceza ve mükafat sisteminin tamamen dışında kalır şair dünyayı anlamanın ne kadar zor olduğunu belirtmek için anlamı terazide tartılamayacak kadar ağır bir varlık gibi düşünerek somutlaştırmıştır. İnsan dünyayı akılla kavramaya çalışırken bile dünyanın kavranamayacağını anlatarak beyitin anlamını tasavvufi yoruma açık hale getirmiştir.
3.Etkinlik:• Ziya Paşanın metni tasavvufi ve felsefi bir anlama sahiptir Bağdatlı ruhinin metni daha çok aşk konusuyla ilgilidir.
• İki metinde de kafiye redif söz sanatları gibi ahenk unsurları görülmektedir.
• İki metnin de nazım birimleri aynıdır
• İki metinde devrin zihniyetini yansıtan ifadelere rastlanılmaktadır.

o 2. Grup•

Sadullah paşanın manzumesi zihniyet bakımından bu metinlerden çok farklıdır.
• Bu manzume batı zihniyetinin değerlerini yüceltmek eskinin düşünce sisteminin çarpıklıklarını ortaya çıkarmak için yazılmıştır.
• Diğer metinler, eskiyi, eskinin dünya ve aşk anlayışlarını yansıtmaktadır.
• Ziya Paşa dünyanın gidişatıyla ilgili kötümser Sadullah Paşa iyimserdir.
9- Ziya Paşanın terkibibenti hayatın muammasını tezadını ortaya koyar. Şair dünyayı anlamak için kendince bir sürü yorum yapar onun bu yorumları kendisini rahata ulaştırmaz. Şair dünyanın bu kötü durumu karşısında şaşkın bir halde değer verdiği aklında işe yaramayacağını fark ederek varlıkları inceleyen ona hayret eden bir aciziyette kendini konumlkandırmıştır.
10- Ziya paşa hakkında gerekli olan bilgi internet ortamında zaten mevcuttur.

Laηє†Li мєLєq

Laηє†Li мєLєq
Hiperaktif Üye
Hiperaktif Üye

35 1.Etkinlik:

Tanzimat Edebiyatında genellikle Kaside nazım biçimi kullanılmıştır. Kasidenin özellikleri:
- Klasik Türk Edebiyatı nazım biçimidir.
- Din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılırlar.
- Aruz ölçüsüyle yazılır.
- Nazım birimi beyittir.
- En az 31 en fazla 99 beyitten oluşur.
- Altı bölümden oluşur.
- Kafiye düzeni: aa ba ca şeklindedir.

2.Etkinlik:


17. ve 18. Yüzyıllarda Avrupada sanat felsefe ve siyaset alanında devrimci gelişmelere yol açan düşünce akımıdır.
Aydınlanma, insanın kendi aklı ve deneyimleri ile geleneksel görüşler ve ön yargılardan kurtulmak ve akla dayanarak, dünyayı kavramak düzenlemeye çalışmaktır. Bu anlamda Aydınlanma Çağı insan aklının bağımsız olması gerektiği düşüncesine dayanır. Öyleyse benimsenmesi gereken tavır inanmak değil, bilmek olmalıdır.
Bu genel belirlemeden anlaşıldığı üzere, burada sorgulanmak istenen insan varlığının anlamı ve bu Dünya'daki yeridir. Nitekim Aydınlanma'nın gelenekselleşmiş bir tanımını veren Kant'a göre Aydınlanma, insanın kendi kusurları sonucu düşmüş olduğu olumsuz durumdan, yine kendi aklını kullanmak suretiyle çıkma çabasıdır. Gerçekte insan içinde bulunduğu olumsuz duruma aklın kendisi yüzünden değil, ama onu gerektiği gibi kullanmayı bilmemesi yüzünden düşmüştür. Bu yönüyle Aydınlanma'nın, Ortaçağ düşüncesine ve yaşam anlayışına karşıt bir dünya görüşü olarak ortaya çıktığı görülmektedir.
Aydınlanma'nın temel özelliklerinden birisi de, doğa ile akıl arasında bir uygunluk olduğunu ve akılsal yapıda olan bu doğayı aklın rahatlıkla kavrayabileceğidir.
a. Doğa ve Bilgi Felsefesi
Bu dönemde bilginin doğasına ilişkin tartışmalar yoğunlaşmış ve Tümevarım Yöntemi Hume tarafından sorgulanmıştır. Fransız ansiklopedistlerinden D'Alembert ve Diderot gibi araştırmacılar Rönesans'tan bu yana üretilen yeni bilimsel bilgi birikimini, Ansiklopedi adlı yapıtta bir araya getirmeye çalışmışlardır.
b. Matematik
Bu dönemde Euler ve Lagrange integral ve diferansiyel hesabına ilişkin on yedinci yüzyılda başlayan çalışmaları sürdürmüş ve bu çalışmaların gök mekaniğine uygulanması sonucunda fizik ve astronomi alanlarında büyük bir atılım gerçekleştirilmiştir. Mesela Lagrange, Üç Cisim Problemi'nin ilk özel çözümlerini vermiştir.
Leonardo da Vinci
Rönesans'ın habercilerinin başında gelen Leonardo da Vinci (1452-1519) sistematik bir eğitim görmemiş olmasına karşın, bilgi dağarcığını iyi geliştirmiş ve bilim ve teknolojiye önemli katkılarda bulunmuş ansiklopedik nitelikte bir bilim adamıdır. Leonardo, öncelikle bir ressam olarak ad yapmıştır; onun muhteşem yapıtları bazı kiliselerin duvarlarını; günümüzdeki önemli müzeleri süslemektedir. Ancak resim çalışmalarını sağlıklı bir şekilde yürütebilmek için bir seri anatomi ve perspektif çalışmaları yapmak ihtiyacını hissetmiştir. Bu çalışmalardan perspektifle ilgili olanını Leon Battista Alberti ve Pietro della Francesco gibi devrinin matematikçileriyle birlikte yürütmüştür. Bunlardan Francesco matematiğin yanı sıra resimle de ilgilenmiştir.
Diğer yandan Leonardo, yapı bilgisine gereksinme duymuş ve başta insan yapısı olmak üzere bazı canlı yapıları kapsayan bir anatomi çalışması yürütmüştür. Bu çalışmalarında enjeksiyon tekniğini uygulayarak, yani dokular arasına kısa zamanda donan bir maddeyi zerk ederek, yapıyı tespit edip, onu en ince ayrıntısına kadar, en doğru şekilde belirlemeye çalışmıştır. Bu gayretleri sonucunda, özellikle kalp, mide, muhtelif damarlar ve kasların yapısını günümüze uygun olarak belirlemeyi başarmıştır. Kalbin kapakçıkları ve hareketi üzerinde dikkatini yoğunlaştırarak, kalbin adeta bir tulumba şeklinde çalıştığını belirtmiştir.
Leonardo anatomi çalışmalarını karşılaştırmalı olarak yürütmüş, insanın anatomik yapısı ile muhtelif hayvanların anatomik yapılarını karşılaştırmıştır. Bunlardan biri de atların bacak ve ayak kemikleri ile insanınki arasında yaptığı ilginç ve günümüzde de doğru olarak kabul edilen karşılaştırmasıdır. Teknoloji ile ilgili olarak bazı projeler geliştiren Leonardo, kuşların kanat ve kas yapısından hareketle, insanların da belli bir düzenek sayesinde uçabileceği anlayışını geliştirmiş ve bu yolda bazı araştırmalar yapmıştır. Aynı şekilde balıklar gibi, insanların da denizin altında yaşayabileceğini varsayan Leonardo'nun ilk denizaltı projelerini geliştirdiği görülmektedir.
Leonardo bir ressam, bir bilim adamı ve bir mühendistir; ancak o günlerde yaygın olarak kabul gören hümanizm görüşünü de desteklemiş ve klasik Yunan düşünürlerinin ve yazarlarının yeniden incelenmesi ve benimsenmesi gerektiğini hararetle savunmuştur. Ona göre bilim adamları tıpkı Aristoteles ve Platon gibi, kendi düşüncelerini hiçbir etki altında kalmadan geliştirmeli ve savunmalıdır.
On altıncı yüzyıl bilimlerde otoritelerin yıkıldığı bir dönemdir; astronomide Batlamyus sistemi yıkılırken, tıpta Galen otoritesi son bulmuştur.
c. Astronomi
Yakın dönem astronomi çalışmalarının genellikle üç alanda yoğunlaştığı görülmektedir:
1. Özellikle Herchell ve Halley'in yapmış oldukları gözlemler sonucunda Güneş sistemine ilişkin gözlemsel veriler artmıştır.
2. Astronominin kuramsal yönünü oluşturan ve elde edilen gözlemsel verileri değerlendirerek gökcisimlerinin hareketlerinin matematiksel açıklamasını veren dinamik astronomi gelişmiştir. Mesela Laplace, Güneş sistemindeki bütün gezegenlerin hareketlerinin matematiksel olarak gösterilebileceğini öne sürmüştür.
3. Fizik ve kimya alanlarında yapılan araştırmalar sonucunda elde edilen veriler doğrultusunda yıldızların yapısını inceleyen astrofizik ve evrenin yapısını inceleyen kozmoloji gibi yeni bilim alanları ortaya çıkmıştır. Özellikle astrofizikte Frounhofer ve Kirchoff'un, kozmolojide ise Kant ve Laplace'ın yapmış olduğu araştırmalar çığır açıcı niteliktedir.
d. Fizik
Bu dönemdeki fizik araştırmalarının özellikle elektrik konusunda yoğunlaştığı ve Gilbert ve Otto von Guericke'in ardından, Du Fay, Franklin, Cavendish, Coulomb, Galvani, Ampere ve Volta'nın çalışmaları sonucunda elektriğin bağımsız bir fizik dalı olarak ortaya çıktığı görülmektedir.
Ayrıca, ses, ışık, ısı ve enerjinin doğasını açıklamaya yönelik çalışmalar yoğunlaşmış ve bu fiziksel varlıklar arasındaki ilişkiler matematiksel olarak gösterilmiştir.

Dalton, kimyasal tepkimeleri açıklamak için Atom Kuramı'nı, Young ise ışığa ilişkin çağdaş Dalga Kuramı'nı geliştirmiştir.
f. Biyoloji
Bu dönemde doğa bilimlerinden botanik ve zooloji alanlarındaki çalışmalar gelişmiş ve özellikle Darwin'in dedesi Erasmus Darwin ve Lamarck'ın yapmış olduğu araştırmalar sonucunda, yeni bitki ve hayvan türlerinin oluşumunu açıklamaya yönelik Evrim Kuramı'nın temelleri atılmıştır.
g. Coğrafya
Bu dönemde on beşinci yüzyılda başlayan coğrafî keşifler, Cook 'un özellikle Antarktika ve Dünya'nın diğer bölgelerine yapmış olduğu gezilerle tamamlanmıştır.
h. Teknik
Bu dönemde Sanayi Devrimi'nin temelleri atılmış ve bu sayede üretime makinalar hakim olmaya başlamıştır. Deniz ve kara araçlarının yanı sıra, hava araçları da geliştirilmiştir. Montgolfier Kardeşler'in bu alandaki çalışmaları sonucunda havacılığa ve uzay çalışmalarına giden yol açılmıştır.
Kimyanın gelişmesine bağlı olarak madencilik ve metalürji sanayi de ilerlemiş ve üretim biçimi ve buna bağlı olarak ürün verimi köklü bir değişim geçirmiştir. Ayrıca tarımda da sanayileşme sürecine girilmiştir.


3 Etkinlik


Klasisizm:- Akıl sağduyu gerçek tabiat temeline dayanır.
- Ferdi değil evrenseldir
- Eski yunan ve Latin sanatkarlarını eserlerini örnek alır
- Kuralcıdır, kurallara bağlıdır
- Zevk vererek eğitmeyi amaçlar yüce değerlere ulaştırmak erdemli ahlaklı olmak
- Eserlerde bütünlük ve mükemmellik aranır
- Milli bir dil kullanılır. Bu dil seçkin kişilerin kullandığı dildir.
- Konudan çok konunun işlenişine önem verilir.
- Yalnız seçkin olgun kişiler ele alınır.
- İnsan dışındaki her şey ihmal edilmiştir.
Romantizm:- Romantizm hürriyetçidir, kural tanımaz, her türlü doğmatik düşünceye karşıdır
- Ferdidir. İnsanı aklı ve duygularıyla bir bütün olarak görür, insanı yüceltir.
- Akıldan çok hayal duguları ön plana çıkar
- Melankoli, hüzün ve kötümserlik hakimdir.
- Liriktir, duygusaldır.
- Tabiata yönelme, tabiat tasvirleri önemli yer tutar.
- Milli ve mahalli değerleri evrenselden üstün tutar.
- Tasvire geniş yer verirler
- Dünlük herkesin konuştuğu bir dil kullanmak önemlidir, suni ve süslü anlatıma karşıdırlar.
- Sanatçılar eserlerde kendi kişiliklerini gizlemezler.
- Klasisizme tepki olarak ortaya çıkmıştır.


4. Etkinlik:


Namık Kemal
Türk milliyetçiliğinin öncülerinden, Genç Osmanlı hareketi mensubu, ünlü yazar ve şairdir. Özellikle "İntibah" isimli romanı ve "Vatan, Yahut Silistre" isimli tiyatro oyunu ile tanınır. Asıl adı Mehmed Kemal'dir.
1888'de mutasarrıflıkla sürgüne gönderildiği Sakız Adası'nda vefat etmiş, Türk Edebiyatında öncü niteliği bulunan şair ve tiyatro yazarıdır. "Vatan şairi" olarak da anılır

Yaşamı Namık adını ona şair Eşref Paşa vermiştir. Babası, II. Abdülhamid döneminde müneccimbaşılık yapmış olan Mustafa Asım Bey'dir. Annesini küçük yaşında yitirince çocukluğunu dedesi Abdüllâtif Paşa'nın yanında, Rumeli ve Anadolu'nun çeşitli kentlerinde geçirdi. Bu yüzden özel öğrenim gördü. Arapça ve Farsça öğrendi. 18 yaşlarında İstanbul'a babasının yanına döndü.
1863'te Babıali Tercüme Odası'na kâtip olarak girdi. Dört yıl çalıştığı bu görev sırasında dönemin önemli düşünür ve sanatçılarıyla tanışma olanağı buldu. 1865'te kurulan ve daha sonra Yeni Osmanlılar Cemiyeti adıyla ortaya çıkan İttifak-ı Hamiyet adlı gizli derneğe katıldı. Bir yandan da Tasvir-i Efkâr gazetesinde hükümeti eleştiren yazılar yazıyordu. Gazete, Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin görüşleri doğrultusunda yaptığı yayın sonucu 1867'de kapatıldı.
Namık Kemal, İstanbul'dan uzaklaştırılmak için Erzurum'a vali muavini olarak atandı. Bu göreve gitmeyi çeşitli engeller çıkarıp erteledi ve Mustafa Fazıl Paşa'nın çağrısı üzerine Ziya Paşa'yla birlikte Paris'e kaçtı. Bir süre sonra Londra'ya geçerek M. Fazıl Paşa'nın parasal desteğiyle Ali Suavi'nin Yeni Osmanlılar adına çıkardığı Muhbir gazetesinde yazmaya başladı. Ama Ali Suavi'yle anlaşamaması üzerine Muhbir'den ayrıldı. 1868'de gene M. Fazıl Paşa'nın desteğiyle Hürriyet adı altında başka bir gazete çıkardı. Çeşitli anlaşmazlıklar sonucu, Avrupa'da desteksiz kalınca, 1870'te zaptiye nazırı Hüsnü Paşa'nın çağrısı üzerine İstanbul'a döndü.
Nuri, Reşat ve Ebüzziya Tevfik beylerle birlikte 1872'de İbret gazetesini kiraladı. Aynı yıl burada çıkan bir yazısı üzerine gazete hükümetçe dört ay süreyle kapatıldı. Namık Kemal gene İstanbul'dan uzaklaştırılmak için Gelibolu mutasarrıflığına atandı. Orada yazmaya başladığı Vatan Yahut Silistire oyunu, 1873'te Gedikpaşa Tiyatrosu'nda sahnelendiğinde halkı coşturup olaylara neden oldu. Bu haberi İbret gazetesinin yazması üzerine o sırada İstanbul'a dönmüş olan Namık Kemal birçok arkadaşıyla birlikte tutuklandı. Bu kez kalebentlikle Magosa'ya sürgüne gönderildi.
1876'da I. Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul'a döndü. Şura-yı Devlet (Danıştay) üyesi oldu. Kanun-î Esasi'yi (Anayasa) hazırlayan kurulda görev aldı. 1877 Osmanlı-Rus Savaşı çıkınca II. Abdülhamid'in Meclis-i Mebusan'ı kapatması üzerine tutuklandı. Beş ay kadar tutuklu kaldıktan sonra Midilli Adası'na sürüldü. 1879'da Midilli mutasarrıfı oldu. Aynı görevle 1884'te Rodos, 1887'de Sakız Adası'na gönderildi. Ertesi yıl burada öldü ve Gelibolu'da Bolayır'da gömüldü.

Edebi kişiliği

Namık Kemal ilk şiirlerini çocuk denecek yaşlarda yazmaya başlamıştır. İstanbul'a geldikten sonra eski ve yeni kuşaktan şairlerin bir araya gelerek kurdukları Encümen-i Şuârâ'ya ve kimi Divan şairlerine nazireler yazmıştır. Şinasi'yle tanışıncaya değin, şiirlerinde tasavvuf etkileri görülür. Bu dönemde özellikle Yenişehirli Avni, Leskofçalı Galib gibi şairlerden etkilenmiştir. Şinasi'yle tanışmasından sonra şiirlerindeki içerik de değişmiştir.
Günlük konuşma dilinden alıntıların yanı sıra, o zamana değin geleneksel Türk şiirinde görülmemiş olan "hürriyet kavgası", "esaret zinciri", "vatan", "kalb-i millet" gibi yepyeni kavramlarla birlikte, doğrudan doğruya düşüncenin aktarılmasını amaçlayan bir tür "manzum nesir" oluşturmuştur. Bosna-Hersek Savaşları, 93 Harbi gibi olayların yarattığı sonuçlar, onun yazdığı vatan şiirlerini etkilemiştir. Bu şiirlerin en tanınmışları arasında "Vâveyla", "Vatan Mersiyesi", "Vatan Şarkısı" ve "Hürriyet Kasidesi" yer alır. Namık Kemal şiirleriyle şiir tekniğine büyük bir katkıda bulunmuş sayılmazsa da o günler için alışılmamış diri bir sesle konuşmuş olması ve yapıtlarına kattığı yeni kavramlarla Türk şiirini
Divan şiirinin edilgen edasından kurtarmıştır. Bütün bu nitelikler onun Vatan Şairi olarak anılmasına yol açmıştır.
Tiyatro türüne özellikle önem veren Namık Kemal, altı oyun yazmıştır. Bir yurtseverlik ve kahramanlık oyunu olan Vatan Yahut Silistire yalnız ülke için değil, Avrupa'da da ilgi uyandırmış ve beş dile çevrilmiştir. Magosa'dayken yazdığı Gülnihal'de baskıya ve zulme karşı duyduğu tepkiyi dramatik bir biçimde dile getirmiştir. Oyunun sahnelenmesinde pek çok bölüm sansür tarafından çıkarılmıştır.
Namık Kemal yine Magosa'da yazdığı Akif Bey'de, yurtsever bir deniz subayının göreve koştuğu sırada karısının kendisine bağlılık göstermeyişini anlatırken, ahlaksal bir yorum da getirir. Zavallı Çocuk'ta görücü yoluyla evlenmeye karşı çıkar. On beş per****k Celaleddin Harzemşah, Namık Kemal'in en beğendiği yapıtı olarak bilinir. Oyun, Moğollar'a karşı İslam dünyasını koruyan Celaleddin Harzemşah'ın kişiliği çevresinde gelişir. Bu eserde Namık Kemal, İslam birliği düşüncesini kapsamlı bir biçimde sergilemiştir. Namık Kemal'in ilk romanı olan "İntibah" 1876'da yayımlanmıştır. Ruhsal çözümlemelerinin, bir olayı toplumsal ve bireysel yönleriyle görmeye çalışmasının yanı sıra, dış dünya betimlemeleriyle de İntibah Türk romanında bir başlangıç sayılabilir. Eleştirmenler Namık Kemal'in bu romanda yüksek bir edebi düzey tutturamadığı görüşünde birleşirler.
Dört yıl sonra yayımladığı "Cezmi", tarihsel bir romandır. Kırım Şehzadesi Adil Giray'ın yaşadığı aşk ve Cezmi'nin onu kurtarmak isterken geçirdiği serüvenlerle gelişen romanda, Namık Kemal'in tam anlamıyla Avrupa Romantizmi'nin etkisinde olduğu izlenir. Namık Kemal'in yaşamı boyunca ilgi duyduğu alanlardan birisi de tarihtir. Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş ve yükseliş dönemlerini anlattığı Devr-i İstila yayımlandığında büyük ilgi görmüştür. 1872'de çıkan Evrak-ı Parişan'da, Selahaddin Eyyubi, Fatih gibi tarihi kişilikleri, Barika-i Zafer'de İstanbul'un alınışını anlatır.
Ahmed Nâfiz takma adıyla yayımladığı Silistire Muhasarası ve Kanije, yine Osmanlı tarihine ilişkin kahramanlık olaylarını ele alan kitaplardır. Namık Kemal'in, tarih konusunda en kapsamlı çalışması olan Osmanlı Tarihi'nde, Hammer'in etkisinde kaldığı, yapıtın bilimsel olmaktan çok, eğitici değer taşıdığı konusunda görüşler ileri sürülmüştür. Yarım kalan bu yapıtın ilk basımı II. Abdülhamid tarafından yasaklanmıştır. 1975'te yayımlanan Büyük İslam Tarihi adlı yapıtındaysa Namık Kemal, İbn Haldun, İbn Rüşd gibi yazarlardan yararlanmış olduğunu belirtmiştir. Namık Kemal romanı ve tiyatroyu toplumsal yaşama soktuğu gibi, edebiyat eleştirisini de Türkiye'ye ilk getiren kişilerden biri olmuştur.
En önemli eleştiri eserleri Tahrib-i Harâbât ile Takip'dir. Eleştirilerinde canlı, dolaysız bir üslup kullanmıştır. Tahrib-i Harâbât, Ziya Paşa'nın Harâbât adlı güldestesine karşı yazılmış sert bir eleştiri niteliğindedir. Takip de yine aynı güldestenin ikinci cildini eleştirir. Mukaddeme-i Celal eleştirisinde Namık Kemal, Batı edebiyatı ile Doğu edebiyatını karşılaştırmış, tiyatro, roman türleri üstünde durmuştur. Namık Kemal gazeteci olarak da Türk kültürü içinde önemli bir yer alır. Döneminin hemen hemen bütün yenilik yanlısı ve ilerici gazetelerinde yazmıştır. Siyasal ve toplumsal sorunlardan edebiyat, sanat, dil ve kültür konularına dek çok çeşitli alanlarda yazdığı makalelerin sayısı 500 kadardır. Bunlarda düzyazıdaki üstün yeteneğini ortaya koyduğu ve çok etkili bir üslup oluşturduğu kabul edilir.

Siyasi görüşleri


1868 yılında Hürriyet adlı gazetede yayınlanan bir makalesinde Namık Kemal İslam'ın başlangıç dönemlerinde bir çeşit cumhuriyet olduğunu ve eğer halkın egemenliği ilkesi kabul edilirse, kimsenin bir cumhuriyet yönetimi kurulmasına karşı gelme hakkı olmayacağını yazmıştı. [1]

Sanatsal özellikleri

* Tanzimat döneminin en önemli düşünce, sanat ve siyaset adamıdır.
* ”Toplum için sanat” anlayışı benimsemiştir. Sanatı, toplumun Batılılaşması için bir araç olarak kullanmıştır.
* Eserlerini halkın anlayabileceği sade bir dille yazmayı amaçlamıştır.
* Divan edebiyatının süslü-sanatlı düz yazısı yerine, belli bir düşünceyi iletmeyi amaçlayan yeni bir düzyazıyı kullanmıştır.
* Eserlerinde noktalama işaretlerini kullanmıştır.
* Gençliğinde Divan Edebiyatı tarzında şiirler yazmış, Avrupa’ya gittikten sonra yeni edebiyatı benimsemiş ve o yolda ürünler vermiştir.
* Namık Kemal, Fransız edebiyatını örnek almış; klasizmin ve romantizmin etkisinde kalmıştır.
* Şiirleri biçim bakımından eski, konu bakımından yenidir. Yurt, ulus, özgürlük gibi konuları işlemiştir.
* Ayrıca şiirlerinde mücadeleci tipte bir insan yaratmıştır.
* Tiyatroyu “eğlencelerin en faydalısı” olarak nitelemiş, halkın eğitilmesinde okul gibi görmüş, sahne dili ve tekniği yönünden başarılı yapıtlar vermiştir

Laηє†Li мєLєq

Laηє†Li мєLєq
Hiperaktif Üye
Hiperaktif Üye

Ziya Paşa


Hayatı1825'te İstanbul'da doğdu. Galata Gümrüğü'nde katiplik yapan Erzurum'un İspir ilçesinden Ferideddin Efendi'nin oğludur. Bayezit Rüşdiyesi'ni bitirdi. Özel derslerle Arapça ve Farsça öğrendi. Bir süre Sadaret Mektub-i Kalemi'nde çalıştı. 1855'te Mustafa Raşid Paşa aracılığıyla sarayda Mabeyn Katipliği'ne atandı. Bu sırada Fransızca öğrendi. Ali Paşa sadrazam olunca saraydan uzaklaştırıldı.
1861'de Kıbrıs, 1863'te Amasya Mutasarrıfı ve Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye üyesi oldu. 1865'te Yeni Osmanlılar Cemiyeti'ne katıldı. Yeniden Kıbrıs'a atanınca 1867'de Namık Kemal ile birlikte Londra'ya kaçtı. Birlikte Yeni Osmanlılar'ın yayın organı olan Hürriyet gazetesini yayınladılar. Namık Kemal'in ayrılmasından sonra gazetenin sorumluluğunu üstlendi. 1870'te Cenevre'ye gitti. Ali Paşa'nın ölümünden sonra 1871'de İstanbul'a döndü.
1872-1876 arasında Şurayı Devlet üyeliği ve maarif müsteşarlığı yaptı. Anayasayı hazırlayan Kanun-i Esasi adlı kurumda görevlendirildi. 1'inci Meşrutiyet'in ilanından sonra 1877'de vezir rütbesiyle önce Suriye Valiliği'ne ardından Adana Valiliği'ne atandı. 17 Mayıs 1880'de Adana'da yaşamını yitirdi.Paris'te bulunduğu yıllarda çeviriler de yapmıştır.
Ziya Paşa, Namık Kemal ve Şinasi'yle birlikte, Tanzimat'la başlayan Batılılaşma hareketinin etkisinde gelişen Batılılaşma Dönemi Türk edebiyatının ilk aşamasını oluşturan üç yazardan biridir. Padişaha ve Reşid Paşa'ya kasideler yazmıştır. 1859'da yazdığı "Tercî-i Bend" şiiriyle tanınmıştır. Hece ile yazılmış birkaç şarkısı dışında, Divan şiiri geleneğine bağlı kalmıştır.


Eserlerinin Özellikleri


Eserlerinde 2. Abdülhamit yönetimine karşı özgürlükleri ve meşrutiyeti savundu. Batılılaşma yanlısı, yenilikçi Tanzimat Edebiyatı'nın öncüleri arasında yer aldı. Namık Kemal ve Şinasi ile birlikte yeni Türk edebiyatının temellerini attı. Türk edebiyatının kendi geleneğine sahip çıkmasını istedi, şiir ve yazı dilinin halkın dili olması gerektiğini savundu. Şiirlerinde divan şiir biçimlerini kullandı ama içerikte hak, adalet, uygarlık, hürriyet gibi temaları işledi. "Terci-i Bend" ve "Terkîb-i Bend" isimli iki şiirinde ise insanın yargısı ve gerçeği kavramanın olanaksızlığı, Tanrı'nın mutlak egemenliği gibi metafizik konular üzerinde durdu. 1874-1875'te Arap, Fars ve Türk şairlerin şiirlerini "Harabat" adlı 3 ciltlik ansiklopedide topladı.



Abdülhak Hamit Tarhan


Tanzimat döneminde batı tesirlerini Türk şiirine sokan şair, tiyatro yazarı ve diplomat. 5 Şubat 1851’de İstanbul’da doğdu. Babası, dedesi ve soyu ilim aleminde isim yapmış şahsiyetlerdi. Dedesi Abdülhak Molla, İkinci Mahmud ile Abdülmecid Hanın hekimliğini yapmış, şiir ve tarihle uğraşmıştı. Babası Hayrullah Efendi ise, meşhur bir tarihçi ve diplomattı.
Abdülhak Hamid ilk tahsiline Evliya Hoca, Behaeddin ve Hoca Tahsin Efendi gibi özel hocaların huzurunda başladı. Özellikle Hoca Tahsin Efendinin Abdülhak Hamid üzerindeki etkisi büyüktür Daha sonra Bebek Köşk Kapısındaki mahalle mektebi ile Rumelihisar Rüşdiyesine kısa süre devam etti. Ailesi tarafından Paris’te eğitim yapması uygun görülünce ağabeyi Nasuhi Bey ile 1863 Ağustosunda Paris’e gitti. Orada özel bir koleje başladı. Kısa zamanda Fransızcasını ilerletti. 1,5 sene tahsilden sonra, yanlarına gelen babası ile İstanbul’a döndü. İstanbul’da Fransız mektebine başladı ve Fransızcasını ilerletmek için Babı ali’de tercüme odasına girdi. On dört yaşlarındayken, Tahran büyükelçiliğine tayin edilen babasıyla birlikte İran’a gitti ve 1,5 sene özel olarak Farsça dersleri aldı. Babasının 1867’de vefatı üzerine İstanbul’a döndü.
İstanbul’a döndükten sonra, önce Maliye mektubi, daha sonra sadaret kaleminde vazife yapan Abdülhak Hamid, buralarda Ebüzziya Tevfik ve Recaizade Mahmud Ekrem'le tanıştı. Sami Paşa’dan Hafız Divanı’nı okudu. Bu arada Tahran hatıralarını anlatan Macera-yı Aşk adlı ilk eserini yazdı ve meşhur Makber mersiyesini yazmasına sebeb olan Fatma Hanımla evlendi. 1876 senesinde hariciye mesleğini seçen Abdülhak Hamid Paris Sefareti ikinci katibliğine tayin edildi ve iki buçuk sene vazife yaptı. Bu arada Fransız edebiyatını yakından tanıma fırsatını buldu. Paris dönüşü bir süre açıkta kalan Abdülhak Hamid, 1881’de Poti, 1882’de Golos, bir sene sonra da Bombay başşehbenderliklerine tayin edildi. Bombay’da üç sene kaldı. Eşi Fatma Hanımın rahatsızlığının artması üzerine, İstanbul’a dönmek için yola çıktı ise de, Fatma Hanım Beyrut’ta vefat etti.
Abdülhak Hamid Bombay dönüşünde Londra elçiliği başkatipliğine tayin edildi. Fakat Zeynep isimli manzum piyesi yüzünden vazifeden alındı. Bir süre boşta gezdikten sonra edebiyatla uğraşmayacağına söz vermesi üzerine, tekrar Londra’daki eski görevine gönderildi. Bu gidişinde İngiliz olan Nelly Hanım ile evlendi. 1895 senesinde Lahey büyükelçiliğine iki sene sonra tekrar Londra elçiliği müsteşarlığına tayin edildi. Hanımının rahatsızlanması üzerine, 1900’de İstanbul’a dönen Abdülhak Hamid, 1906’ya kadar İstanbul’da kaldı. 1906’da Brüksel büyükelçiliğine tayin edildi. 1911’de hanımı Nelly’nin ölümü üzerine Belçikalı Lüsyen Lucienne Hanım ile evlendi. Balkan savaşları sırasında kabine tarafından azledilince İstanbul’a döndü. Maarif nezareti teklif edildi ise de kabul etmedi. Bir süre açıkta kaldıktan sonra ayan üyeliğinde bulundu. Mütareke yıllarında Viyana’ya gitti. Burada sıkıntılı günler geçirdi. Cumhuriyetin ilanından sonra anavatana döndü. 1928 senesinde İstanbul Milletvekili seçildi ve ölünceye kadar mebus olarak kaldı. Kendisine vatana üstün hizmet fonundan maaş bağlandı. Ayrıca belediye de, dayalı döşeli bir apartman dairesi verdi. 12 Nisan 1937’de İstanbul’da öldü. Mezarı Zincirlikuyu’dadır.
Abdülhak Hamid, Tanzimat sonrası bütün edebi ve siyasi devirleri yaşamış bir şairdir. Tanzimatı, meşrutiyetleri ve cumhuriyeti görmüştür. Bu devirlerdeki Tanzimat, Servet-i Fünun, Edebiyat-ı Cedide, Milli Edebiyat ve Cumhuriyet devri edebiyatlarını yakından tanıdı. Ayrıca uzun seneler doğuda ve batıda diplomat olarak bulunması her iki edebiyatı tanımasına sebep oldu. Bu sebeple Türk şiirine batıdan yeni konular, serbest düşünce ve şekiller getirdi. İlk başlarda Tanzimat ekolünün tesirinde kalmış sonra batıyı tanıyınca, klasik edebiyattan ayrılarak batı tekniği ile eser vermiştir. Edebiyatımızın yeni bir çehre kazanmasında Recaizade Ekrem daha çok teorik yönünü işlerken, Hamid yazdıklarıyla bunu uygulamıştır. Eserlerinde batı edebiyatından bilhassa Shakespeare ve Victor Hugo’nun tesirleri açıkça görülür. Şiirlerindeki başlıca konu romantik ve felsefi düşünceler, ölüm duyguları ve insan kaderi hakkındadır. Şiirlerinde pekçok yabancı kelime vardır. Batı yazarlarından etkilenerek yazdığı dramalar Türk tiyatrosuna felsefi düşünceyi sokmuştur. Kendisine son zamanlarda Şair-i azam (en büyük şair) ünvanı verilmiştir.
ESERLERİ

Abdülhak
Hamid’in eserleri iki grupta toplanmaktadır:
Şiirleri: Makber, **ü (1885), ***** (1885), Bala’dan Bir Ses (1911), Validem (1913), Yadigar-ı Harb (1913), İlham-ı Vatan (1918), Tayflar Geçidi (1919), Garam (1919), Yabancı Dostlar (1924).
Tiyatroları: Hamid’in tiyatroları mensur ve manzum olmak üzere iki kısımdır. Mensur tiyatroları: Macera-ı Aşk (1873), Sabrü Sebat (1875), İçli Kız (1875), Duhter-i Hindu (1876), Tarık yahut Endülüs’ün Fethi (1879), İbn-i Musa (1880), Finten (1898). Manzum tiyatroları: Nesteren (1878), Tezer (1880), Eşber (1880), Sardanapal (1908), Liberte (1913).

Laηє†Li мєLєq

Laηє†Li мєLєq
Hiperaktif Üye
Hiperaktif Üye

Sayfa 36


Hazırlık Çalışmaları


1) Kaside:
a. Klasik Türk Edebiyatı nazım biçimidir.
b. Din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılırlar
c. Aruz ölçüsüyle yazılmıştır.
d. Nazım birimi beyittir
e. En az 31 en fazla 99 beyitten oluşur.
f. Altı bölümden oluşur
g. Kafiye düzeni aa ba ca da şeklindedir
2) Hayır olamaz. Çünkü bir insanın bilmediği bir şey hakkında bişeyler yazması imkansız gibi bişeydir. Robot teknolojileri 1960’lardan sonra geliştirilmeye başlandığı için robot şiiri kesinlikle 1870-1920 yıllarına ait olamaz.
3) Bu dönemin nasıl ortaya çıktığını hangi olayların etkili olduğundan bahsedere söze başlardım. Bu dönemde yazılan şiirlerden örnekler verir dönem şiirinin özelliklerini çıkarmaya çalışırdım.


Sayfa 38:

Sorular

1) Şair bu tür ses benzerlikleriyle şiirde ahengi yakalamaya çalışmış, başarılıda olmuştur. Tekrar eden “-den” sesleri redif “-et” sesleri kafiyedir.
Bu kelimeler şiire kendine özgü bir söyleyiş ve ritim katmıştır. Bu kelimelerde ki ünlü harflerin uzun okunması gerektiği şiirde söyleyiş tarzı ve ses değerlerinin birlikte düşünüldüğünü göstermektedir. Bu şekilde kullanımla birlikte şiirin ahenginin; ses akışı söyleyiş ve ritim ile sağlandığı söylenebilir.
2) Nedim bir Divan Edebiyatı şairidir. Yaşadığı döneme bakılacak olursa kullandığı dilin daha ağır ve süslü olduğu görülebilir. Bununla birlikte Divan Edebiyatında kasideler devlet büyüklerini övmek için yazılan şiirlerdir. Hürriyet Kaside’sinde ise vatan millet eşitlik konuları işlenmiştir. Dili daha sade ve sanatsızdır. Ayrıca teması gereği daha coşkulu bir anlatıma sahiptir.



Edebiyat'tan 21 den 50 ye kadar

aşagıdaki linke tıklayınız
http://www.speedyshare.com/755252681.html

http://rapidshare.com/files/14778061...kadar.rar.html



Sayfa 50 Hazırlık Çalışmaları


1- Roman anlatmaya bağlı edebi metinlerin en uzun türüdür. Romanda olay hikayeye göre daha detaylı anlatılır. Tasvirlere daha geniş yer verilir. Diğer edebi türlerde görülmeyecek kadar karakter yer alır. Her roman yazarından dolayısıyla yazarın yaşadığı dönemden izler taşır. Yazıldığı dönemin sorunlarını ele alır. Bu yüzden realist eserler olarak tanımlanabilirler.
2- Eğer bir roman yazacak olsam öncelikle hangi alanlarda uzman olduğumu tespit ederdim. Daha sonra güncel bir konu üzerine sağlam bir plan kurarak romanımı yazardım.

Sayfa 51 Sorular:

1- Soldan sağa; Dilber’in evden kaçması, soğuktan bayılması, yaşlı kadının evinde gözlerini açması, yaşlı kadının dilberi istemeye gitmesi, Mustafa efendi ve eşinin dilberi satmak istemesi, dilberin Mustafa Efendinin evinde geri götürülmesi, Dilberin Asaf Paşa’nın konağına satılması, Dilber’in Mısır’da ki evden kaçıp bindiği gemiden Nil’e atlayarak intihar etmesi.
2- Zengin bir aileden gelen yazar konaklarda yaşadığından buralarda ki yaşamı bilmektedir. Böylesi konaklarda yaşayan insanlarının hayatlarının detaylarını bilmektedir. Bildiklerini de romanına başarıyla yansıtmıştır diyebiliriz. Roman Tanzimat dönemi toplumunun yaşamından canlı kesitler sunmaktadır. Bu bilgiler doğrultusunda yazarın yaşadığı dönemden etkilendiğini ve bunu eserine yansıttığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
3- Bu romanda beni en çok etkileyen bölüm; Dilber’in eve döndükten sonra dayak yemesi ve aç bırakılmasıdır. Bu durum insanın yaşayabileceği en zor durumlardandır.
4- Resim aşağıda:



5- Sergüzeşt romanında mekan:
a. Mustafa Efendi’nin Konağı
b. Yaşlı kadının evi
c. İkinci kez satıldığı ev olan Asaf Paşa Konağı
d. Mısır’da ki konaklar vs.
Romanda zaman kesin olarak bilinmemekle birlikte daha çok, gece gündüz gibi genel zaman aralıkları kullanılmıştır.
6- Metinde ki kişiler, zaman ve mekan bir araya gelerek romanın büyük olayının ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Küçük olaylar bir araya gelerek büyük olayın oluşmasına vesile olmuşlardır. B) Sergüzeşt romanında kişi zaman ve mekan arasında uyumsuzluk yoktur.
7- Dilber Kafkasya’dan getirilmiş bir esir kızdır. Hürriyeti elinden alınmış bu masum kız Arap halayık Telavet tarafından sürekli dövülmektedir. Memleketini ve annesini özleyen dilber bir gece evden kaçmış yaşlı bir kadın tarafından baygın halde bulunmuştur. Yaşlı kadın acıyarak dilberi evine almıştır. Merhametli bir kadın olan bu yaşlı insan onu Mustafa Efendi’den satın alarak özgürlüğüne kavuşturmak ister. Ancak bu isteği geri çevrilir. Dilber tekrar eski evine getirilmiş sonra da birkaç kişiye daha satıldıktan sonra kendini Mısır’da bulmuştur.daha fazla esir hayatına dayanamayan kızcağız kendini Nil Nehrinin sularına bırakarak intihar etmiştir.

1. Etkinlik:

Eser realizm akımın etkisinde yazılmıştır. Kişiler olay olay örgüsü ve mekan realist özellikler gösterirken yer yer romantizm akımının özellikleri d görülmektedir.
8- Tema: Esarettir. Sergüzeşt macera anl***** gelmektedir. Romanda da dilberin esir hayatından kurtulmak için verdiği mücadele ve yaşadığı maceralar anlatıldığından kelime anlamı ile tema arasında bir bağlantı olduğunu söyleyebiliriz. Çeşitli alternatifler her zaman vardır. Misalen: Kafkas Kızı, Çile, Dilber vs başlıklarda romana koyulabilir.
9- Romanda köle ticareti ve esir hayatı anlatılmaktadır. Bu durumu günümüzle eşleştirmeye çalışamayız çünkü günümüzde köle ticareti yok denecek kadar azdır.
10- Toplumu oluşturan en küçük birim aile olduğundan aileyi etkileyen her olay toplumu da etkiler. Bu yüzden eserlerde aile hayatı ön plandadır.
11- Anlatıcı İlahi bakış açısına sahiptir. 3. Tekil kişi ağzından anlatılmıştır. Anlatıcı Dilberin başından geçenleri kişilere müdahale etmeden tarafsız bir şekilde anlatmıştır.
12- Evet içerir. Yazar sosyal sorunların varlığını işaret ederek toplumu bu konuda bilinçlendirmek istemiştir. B) Tanzimat dönemi romancıları genellikle halka ders vermeyi amaçlamışlar. Toplum için sanat anlayışını benimsemişlerdir.
13- Sergüzeşt romanı için: dil daha sadedir, olağanüstü olaylar yoktur, halka hitap eden bir eserdir. Seciye yer verilmemiştir. (seci: düzyazıda kelimeler arasında ki kafiyeye verilen addır)
2. Etkinlik: Pas (burayı defterime yazmamışım, bir yerlerden bulabilirsem buraya eklerim.)
14- Sami Paşazade Sezai:
a. Sanat toplum için anlayışını benimsemiştir.
b. İyi bir hikaye yazarıdır.
c. Yazdığı hikayelerde realizmin etkisi görülür.
d. Romantizme uygun şiirler yazmıştır.
e. Sade bir kullanmıştır
f. Modern hikayenin kurucusudur.
B) yazar konakta büyümüştür. Bu yüzden konak hayatını, buralarda çalışan insanlarla işverenler arasında ki bağı iyi bilmektedir. Burada da görüldüğü gibi yazar kendi deneyimlerini toplumu etkileyen bir olay üzerine kurgulayarak yazmıştır .




Sayfa 61


soru 1.a:Metnin olay örgüsü şu şekildedir.
-Canan'ın satın alınması
-Felatun Bey'in Polin'i ile birlikte olmaya başlaması
-Canan'ın Rakım'a aşık olması
-Rakım'ın Felatun ile karşılaşması
-Jozefino'nun Rakım'ın evine gelmesi
-Felatun'un mutasarrıf olması
-Canan'ın iyileip evlenmesi
-Rakım'ın Canan'la evlenmesi
1.b:Yazarın görüşlerini belirtmesi roman tekniği açısından büyük bir kusurdur.Yine yazarın bu tarz müdahaleleri okuyucuya eğitme amacı gütmesi,olay örgüsünü şekillendirmiş
2.uygundur.O dönemdeki mirasyedi tiplerin batılı yaşam tarzını benimseyip romandaki olaylarla karşılaşması uygun
3.Belirli davranışlar sergileyip çevreyi etkiliyor.Tiptir.

Karakter çözümleme tablosu

Felatun bey
mirasyedi
Mirasyedi olmasu uçarı olmasına sebep olmuş
kendini bırakmıştır
yoktur
ben olsam böyle uçarı davranışlar sergilemem
Gerçek hayatta var(alt alta yazdım arkadaşlar sırayla yazın)
Rakım Efendi
Çalışkan
Kişiliğinin güçlenmesini sağlamış
Daha dikkatli davranmakta
Can,Canan ve Jozefino üzerinde etkili
Bende onun gibi davranırdım
var
Canan
Sevgisini saklayan
Özgürlüğü alınmış
Çaresiz kalmakta
Yok
Ben olsam sevgimi saklamam
Var
Jozefino
Dost canlısı birisi
Etkisi yoktur
Olaylar karşısında bir tavır sergileyememiş
yok
Gerçek hayatta var
Soru 4:Fötür şapkalı olan(sol taraftaki)Batılı yaşamın temsilcisi Felatun
Fesli olan(sağ taraftaki)Geleneksel yaşamın temsilcisi Rakım
Soru 5: Doğu batı çatışması tema:yanlış batılılaşma
Soru 6:Rakım Efendi ile Canan Romantizmi en iyi ifade eden kahramanlar.Rakım'ın geleneklerine Bağlı yapısı Canan'ın aşkı Romantizmle örtüşüt
Soru 7:Yanlış batılılaşmadır.Kendi milli kültürünü bırakıp Batıya körü körüne bağlı insanlar günümüzde mevcut
soru 8:yapmamışım
Soru 9:a.Okuyucuya bilg vermek amaçlanmış.İçermektedir
b.Roman halkı eğitmek,onlara ders vermek için kullanılabilecek bir araçtır.Sanatta fayda ön plandadır.Romanın halka hitap etmesi sebebiyle konuşma dili unsurlarıyla sade bir dil kullanılmıştır.
11.Dönemin sosyal bir sorununu yansıtması romanın tarihi bir belge değeri taşımasını sağlar


12.a)Ahmet Mithat Efendi

-Tanzimat döneminin en önemli yazarıdır
-Toplumsal konuları işlemiştir
-Sade bir dil kullanmıştır
-Tanzimat döneminde en çok eser veren yazardır
-Genç edebiyatçıları etrafında toplamıştır
12.b)Halkı eğitmeyi amaçladığından sade bir dil kullanmış





Anlama yorumlama


1.Roman olması,sade bir dil kullanılması dönemiyle ilişkilendirilir
2.Aynı temayı işlemelerine rağmen eserlerin farklılığı;sanatçının kendi üslübuyla yazması
3.Sergüzeşt ve Felatun Bey ile Rakım Efendi romanları anlatmaya bağlı edebi metinler olması ve olay çevresiinde gelişmesi dolayısıyla destan,masal,halk hikayesi ve mesneviyle ilişkilendirilebilir
4.Destan,masal,mesnevi mekan ve zaman özellikleri bakımından aynı
Hayali ve olağnüstü mekanlara sahip,belirsiz zaman ifadeleri var
Romanda ise:gerçekçi betimlenmiş mekanlar,belirli ve dolayla zaman ifadeleri
6.etkinlik
Teknik bakımdan zayıf hikaye ile roman arası biryere sahip.Dil sade.Roımanlarda amaçhalkı bilinçlendirmek ve eğitmek olduğundan sanatsal yönün geri planda kalmasına neden olmuş


**çme ve değerlendirme
Y
D
D
2.-İlahi bakış açısı
-Romantizm,realizm
3.divan-masal yanıt-E
4.Destandaki mekanla romandaki mekanın ortak yönü yapıyı oluşturan unsur olmasıve olayların yaşandığı yeri göstermesidir
farklılık ise destanda olağnüstü mekanlar varken romandaki mekanlar gerçekçidir

Laηє†Li мєLєq

Laηє†Li мєLєq
Hiperaktif Üye
Hiperaktif Üye

81-104 ARASI



3, COŞKU VE HEYECANı DILE GETIREN METINLER (ŞiiR) VE MENSUR ŞiiR



Hazırlıkı.

Verilen dörtlük bir resimle ifade edilebilir. Verilen dörtlükte yapılan betim*lemeler, okuyucunun zihninde canlanan bir görüntüye sahiptir. Bu nedenle Servet*i Fünün Döneminde "resim gibi şiir yazma" anlayışı oldukça hakimdir.
2. Bir dönemde yazılan şiirlerin kendilerinden önceki dönemlere ait şiir şekille*rinden farklı olması, birtakım yeni. edebi türlerin şiire girdiğinin bir göstergesidir .


İnceleme

1.Şiirin ritmi aruz ölçüsüyle sağlanmıştır. Ayrıca şiirdeki ses benzerlikleriyle de ahenge yardımcı bir söyleyiş oluşturulmuştur.
2. Verilen bendin söyleyişine dikkat edilirse, şiirin başlığında olduğu gibi yağ*murun yağış sesi ve ritmi verilmeye çalışılmıştır.
3. Şiir başta ve sonda birer bent ve arada beyitlerin yer aldığı bir yapıya sahip*tir. Tevfik Fikret bu şiirinde klasik divan şiiri kalıplarını kırmış, söyleyiş ile tema arasında bir yapı meydana getirmiştir.

4. a Şiirdeki bentler ve beyitler şiirin birimleridir. Birimlerde günümüz Türkçesiyle kısmında da verildiği gibi yağmurun yağışı ve yağmur yaşarken şai*rin izlenimleri dile getirilmiştir .
. b. Birimlerde anlatılanlar şiirin temasını farklı yönlerden işleyerek bir bü*tün oluşturmaktadır.
5. a Şiirin başında ve sonunda bent,Lida Dai Dai Hua Jiao Nang bentler arasında ise beyitlerin kullanıl*ması, yağmurun yağışı da düşünülürse, önce hafiften başlayan (ı.bent), daha son*ra hızlanan (beyitler) ve yine bitmeden önce yavaşlayan (sonuncu bent) yağmur sahnesi canlandınlmaya çalışılmıştır.
b. Şiirin yapısıyla temasıarasındaki ilişkiyi resmediniz.

1.ETKiNLIK

ı. Grup: Ahmet Muhip Dıranas'ın Yağmur adlı şiirinin teması, Fikret'in şiirin*de olduğu gibi "yağmur"dur. Tema şairin duyuşuna göre anlatılmıştır.
2. Grup: Hay-Kay, Japon şiirine ait özel bir nazım şeklidir. İşlenen tema ise yi*ne yağmurdur.
Bu durum temanın evrensel bir özellik taşıdığını gösterir.
6. Şiirin temasıyla devrin siyasi ve sosyal gerçekliğiyle bir ili~kisi yoktur. Çün*kü Servet-i Fünun sanatçıları toplumsal konu ve sorunlardan uzak durmuş, birey*sel kanunlara yönelmişlerdir.
7. Tanzimat Dönemi sanatçılarında görülen toplumsal sorumluluk duygusu, Servet-i Fünun sanatçılarında yoktur. Bu nedenle işlenen temalar Tanzimat Döne*minde toplumsal, Servet-i Fünun Dönemlerinde bireyseldir.

2.ETKINLIK

Teması yağmur olan bir yazı yazınız.
8. Verilen beyitlerde doğal dil, şiİr dilinin birtakım benzetme, mecaz ve sanatla*rıyla kullanılmıştır. Bu durum beyitlerde şiir dilinin ağır bastığını göstermektedir. 9. Şiirdeki bentler ile iki, dört, altı, yedi ve sekizinci beyitlerde anjambman var*dır. Bu durum şiir dilinin nesir (düz yazı) diline yaklaştığını gösterir.
10. Yağmur şiirinde anlatılanlar, Servet-i Fünun sanatçılarının resim gibi şiir yazma anlayışlarına uygun olduğu için resimle ifade edilebilir. Şiir bu yönüyle parnasizm akımına uymaktadır. Şiirin her birimi birer sahne niteliği taşıdığı için şiirin tamamı parnasizm akımına örnektir.

PARNASİZM
Fransa'da şiir türünde ortaya çıkmış bir akımdır. Şiirdeki gerçekçilik diyebile*ceğimiz pamasizm, bir anlamda realizmle natüralizmin şiirdeki sentezinden oluş*muştur. 1886'da "Pamas" adlı derginin yayınlanmasıyla ortaya çıkmıştır (Pamas:
Mitolojide ilham perilerinin yaşadığına inanılan efsanevi dağın adı).
Pamasyenler şiiri salt biçim olarak görürler. Bu nedenle biçim güzelliğini her şeyin üstünde tutarlar. Yine aynı nedenlerle ölçü ve uyağa çok önem vermişler, ritmi ön plana çıkarmışlardır. Sözcüklerin birarada kullanılmasından doğacak mü*ziği de şiir için gerekli görmüşlerdir. Pamasizm, rom an tizm e tepki olarak doğdu*ğu için bu akımda duygunun yerini düşünceler almış, pamasyenler şiirde ayrıntılı ve nesnel betimlemelere yer vermişler, duygusallığı reddetmişlerdir.
Şiiri, ışık, gölge, renk ve çizgilerle sağlamayı düşünürler.
"Sanat, sanat içindir" görüşünde olan pamasyenler şiirde yarar değil, güzellik ararlar.
Tarihteki mutIu dönemlere duyulan özlem, yabancı ülkelerin manzara ve gele*nekleri işlenen konulardır.
Pamasyenler Eski Yunan ve Altın mitolojisine büyük hayranlık duyarlar. Do*layısıyla ele alınan bazı konular klasisizmle benzerlikler taşır.
Başhca temsilcileri:
Th. Gautier


T.D. Banville François Coppee J.Maria de Heredia

SEMBOLİZM (SiMGECİLİK)

19.yüzyılın ikinci yarısında pamasizme tepki olarak ortaya çıkmış bir akımdır.
Pamasyenler insan duygularına, izlenimlere önem vermiyorlardı. Onlar için önemli olan gerçekti, düşüncelerdi.Sembolistler bu anlayışa karşı çıkmış, duygu*sallığa, insanın iç dünyasına yönelmişlerdir. Onlara göre somut varlıklar, dış dün*ya ile insanın duyuları arasında köprü kurmaya yarayan birer simgedir. Çünkü dış gerçek ancak insanın algılayış biçimiyle var olur. Yani insan onu nasıl algılıyorsa öyle değerlendirilir. Sembolistier, semboller aracılığıyla dış çevrenin insan üze*rindeki etkilerini ve izlenimlerini anlatmışlardır.
Şiiri sessiz bir şarkı olarak tanımlamışlar ve müziği şiirin amacı durumuna ge*tirmişlerdir. Onlara göre şiir düşüncelere değil duygulara seslenmelidir; çünkü şi*ir bir şeyanlatmak için yazılmaz.
Şiirde anlam kapalı olmalıdır ve herkes kendince yorum getirebilmelidir. Söz-cüğün anlam değerinden çok müzikal değeri önemlidir. Anlam kapanıklığı ve farklı çağrışımlar yaratabilme amacı, bol bol mecaz ve istiarelerin kullanılmasına yol açmış, dolayısıyla dil de ağırlaşmıştır.
Gerçeklerden kaçma, hayale sığınma, çirkinlikleri hayal yardımıyla güzelleş*tirme, bunlara bağlı olarak ortaya çıkan karamsarlık, sembolizmin en belirgin özelliklerindendir.
Durgun sular, ay ışığı, alacakaranlık, tan ağartısı, perdede gezinen gölgeler ve ölüm başlıca temalarıdır. Lirizm, bu anlayışın en önemli ögesi durumundadır.
Pamasyenlerin genellikle "sone" nazım biçimini kullanmalarına karşın, sem*bolist1er daha çok serbest nazım biçimlerine yönelmişlerdir.
Başhes temsilcileri.:
Baudelaire Rimbaud
Mallarme Verlaine Puşkin
1 ı. Yağmur şiirinde tabiat, yağmurun yağmaya başlaması, sokakların durumu, gökyüzününaldığı haJ ile hayvanların hali göz önüne serilerek anlatılmıştır.
12. Verilen mısradaki "yaslı şarkılar" (nevha-ger mağme-söz) ifadesi gerçek anlamı dışında kullanılmıştır. Çünkü "yaslı" sözcüğü insan için
www.dersnotlari.biz kullanılırken bu dizede şarkı için kullanılmıştır.
Şiirde ayrıca "çekingen darbeler, ağlaşan seller, can çekişen dalgalanmalar, so*ğuk gölge, sönen heyula, hayalet, solgun, tükenmiş kadın, hazin kuşlar, ruhumun kulağı, soğuk bir sessizlik, heves dolu damlalar" gibi birçok ifade gerçek anlamı dışında kullanılmıştır.
13. Verilen imgeler Tanzimat Döneminden farklı olarak Servet-i Fünun şairle*rinin yeni ve eski kalıplarından çok farklı imge ve tamlama bulma arzularının yan*sımasıdır.
14. a.
"muhteriz darbeler" ~ teşhis (kişiselleştirme)
"Sokaklarda seyl-abeler ağlaşır" ~ teşhis (kişiselleştirme)
"gfiş-ı ruhum" ~ teşhis
"sükun u tanin" ~ tezat
b. Söz sanatları Yağmur şiirinin ahengini ve söyleyişini yansıtmakta birer araç olarak kullanılmıştır.

15. Yağmur şiirindeki beyitler ile bentler divan şiiri ve Tanzimat şiiri gelene*ğiyle ilişkilidir. Şiirde hem eski hem de yeni unsurlar bir arada kullanılmıştır. Şi*irdeki tema, şairin duyuş ve gözlemlerini yansıtacak şekilde işlenmiştir.
16. Yağmur şiiri bireysel duyguların dile getirildiği bir şiir olması dolayısıyla döneminin sosyal şartlarından uzak bir şiirdir. Kültürel anlamda ise ancak Servet*i Fünunun şiir anlayışıyla ilişkilendirilebilir.
17. Yağmur şiirinde anlatılanların herkeste aynı duygu ve ruh halini yansıtma*nı beklenemez. Şiirde anlatılanlar Fikret'in ruh halini yansıtmaktadır. Bu durum, edebi eserlerin çok anlamlılığıyla ilgilidir.
18. Yağmur şiirindeki, yağmura atfedilen ifadeler ve yağmurun şairin zihninde yarattıkları hayal unsurları, "yağmur"un kendisi ise bir gerçeklik unsuru olarak yorumlanabilir.
19. Şiirde anlatılan olaylar, yaşananlar, şairin yani anlatıcının gözlem, duygu ve ruh halini yanısıttığı için ona özeldir. Bu da olaylar ile anlatıcı arasında sıkı bir ili*şiki olduğunun göstergesidir.


3.ETKINLIK

Şiirin günümüz Türkçesi bölümünde verilen hali bir düz yazı metni gibi düşü*nülürse, şiirdeki anlamın değil, ahengin, duygu halinin ve şiirin okuyucu üzerin*deki etkisinin kaybolduğu görülmektedir.

20. Tevfik Fikret

(24 Aralık 1867, İstanbul - 19 Ağustos 1915), 1888'de Galatasaray Lisesi'ni bi*tirdi ve yine Galatasaray Lisesi'nde öğretmenlik yapmıştır. Devlet dairelerinde memuriyet, okullarda öğretmenlik yaptı. Okul yıllarında başladığı şiirle ilgilen*meyi sürdürdü.
Servet-i Fünun dergisinin çevresinde şekillenen topluluğa katıldı. İlk kitabı Ru*bab-ı Şikeste (Kırık Saz) 1900'de yayımlandı. Tevfik Fikret'in Türk şiirinin Batılı bir kimlik kazanmasında rolü büyüktür. Fikret Abdülhak Hamit'in ve Galatasaray Sultanisi'nden hocası olan Recaizade Mahmut Ekrem'in tesiriyle Batılı anlayışta*ki şiire yönelmiştir. Fikret'in Servet-i Fünun anlayışına bağlı şiirlerinde işlediği konular özellikle aşk, tabiat ve günlük yaşamda karşılaşılan bazı küçük sorunlar*dır. Fikret, Servet-i Fünun topluluğunun dağılmasından sonra yazdığı şiirlerde toplumsal konulara yönelir.Bu şiirlerinin ana teması "hürriyet" ve "medeniyet"tir. İlk şiirlerinde sanat için sanat düşüncesinde olan şair, daha sonraki şiirlerinde top*lumcu bir anlayışa yönelir. Toplumu sıkan hürriyetsizliğe karşı yazdığı "Sis" şii*ri, büyük yankı uyandırır. Fikret,sanatının bu ikinci döneminde insanları birbirine

düşürdükleri için bütün dinlere düşmandır. Tarihe ve kutsal değerlere de karşıdır. Fikret şiirlerinde çoğu zaman aruz ölçüsünü kullanmıştır. Şiirde beyit bütünlüğü*nü kırmış,anlamın bir beyitte tamamlanması geleneğini ortadan kaldırmıştır.Naz*mı nesreeşiiri düz yazıya)yaklaştırmıştır. Fransız şiirinden alınan soneyi şiirlerin*de kullanmış, divan şiirinin müstezat nazım şeklini tanınmaz hale getirerek "ser*best müstezat"biçimini geliştirmiştir. Fikret, pamasizm akımından etkilenmiştir ve pamasyenlere bağlıdır.Fikret'in "manzum hikaye" türünde şiirleri vardır;Balık*çılar,Nesrin,Rama zan Sadakası,Hasta Çocuk"gibi. Fikret çocuklar için yazdığı şi*irleri hece ölçüsünü kullanarak yazmıştır ve bu şiirlerini "Şermin "adlı bir kitapta toplamıştır.Şiir1erini "Rübab-ı Şikeste" ve "Haluk'un Defteri" adlı kitaplarda top*lamıştır.

Tahsin Nahit

Tahsin Nahit (d. 1887, İstanbul - ö. 12 Mayıs 1919, İstanbul), Galatasaray Spor Kulübü'nün 9 numaralı kurucu üyesidir. Hukuk eğitimi almıştır, şair ve oyun ya*zarıdır. Fecr-i Ati akımının bir üyesidir.
Eserleri Oyun:
Hicranlar (1908)
Jön Türk (1909) Kösem Sultan (1912) Fİrar (1911)
Şiir:
Ruh-ı Bfkayd (1911)
Şiirdeki karamsar ruh halinin Tevfik Fikret'i yansıttığı rahatlıkla söylenebilir.
Bunun yanında Servet-i Foouncuların genel özelliği olan tablo gibi şiir yazma an*layışıyla, parnasizm aklIDlDlD özellikleri şair ile eseri arasındaki bağlantılardır.


2.METIN


5.ETKINLIK



... uçuş> . -uş: tam kafiye
.... kuş
... kar > -ar: tam kafiye
... arar
... şeydası ~ -sı: redif

Şiirin ritmi, aruz ölçüsüyle sağlanmıştır. Ayrıca şiirdeki her türlü ses benzerli*ği şiirin ahengini sağlayan unsurlardandır.
2. Grup: Elhan-ı Şita adlı şiir üç bent, iki dörtlük ve altı beyitten oluşan hem divan hem de Batı şiiri ile halk şiiri etkilerini taşıyan bir yapıya sahiptir.
ı. Verilen bentte kar yağışının ritmi sağlanmaya çalışılmıştır. Karın yağış ritmi tüm şiirde verilmiş, tıpkı Yağmur şiirinde olduğu gibi, resim gibi şiir yazma anla*yışına uyulmuştur.
2. Elhan-ı Şita şiirinin birimleri üç bent, iki dörtlük ve altı beyitten ibarettir. Bu birimler şiirin teması olan "kar"etrafında bir araya gelerek şiiri oluşturmuşlardır. 6


1.ETKINLIK'



ı. Grup: Behçet Necatigil'in Kar Kar adlı şiirinde kar ve kar- kinayeli kullanıl*mıştır. Şair, şiirde bu iki sözcüğü tüm şiir boyunca gelişen bir tema içinde işlemiş*tir.
2. Grup: Herman Hesse'nin şiirinde kış teması işlenmiş ve bu tema şiirde sü*rekli gelişen, üstünde bir şeyler söylenen bir şekilde verilmiştir.
Farklı dönemlere ve ülkelere ait şiirlerde de aynı temanın işlenmesi, temanın evrensel bir nitelik taşıdığını göstermektedir.

3. Elhan-ı Şita şiirindeki kar temasıyla, Yağmur şiirindeki yağmur teması Ser*vet-i Fünun Döneminde doğanın ve izlenimlerinin tema olarak seçildiğini gös*termektedir.
Ayrıca Tanzimat Dönemi şiirlerinden farklı olarak bireysel temalaı:ın, duyuş ve algılayışın ön planda olduğu görülmektedir.
4. Verilen bentte doğal dil, şairin algılayışla şiir, diline özgü söyleyişlerle, ken*di anlamları dışına taşarak kullanılmıştır.
5. Elhfin-ı Şitfi şiirinde anjamaman özelliği taşıyan mısralar şunlardır: - Eşini gaib eyleyen bir kuş
gibi kar
Geçen eyyam-ı nevbaharı arar
- Kapladı bir derin sükuta yeri karlar Ki hamilşane dem-b e-dem ağlar
- Bir beyaz rişe-i cenah-ı melek gibi kar Seni solgun hadikalarda arar
- Na'şın üstünde şimdi ey mürde Başladı parça parça pervaze karlar
Ki semadan düşer düşer ağlar
- Küçücük, ser-sefid baykuşlar gibi kar Sizi dallarda, lanelerde arar
- Yuvalarda -yetim-i bi-efgan!*Son kalan ma-i tüyleri kovalar karlar Ki havada uçar uçar ağlar
- Destinde ey sema-yı şita til de tildedir Berg-i semen, cenah-ı kebilter, sehab-ter ... Dök ey sema -revan-ı tabiat gunildedir;*Hak-i siyahın üstüne safi şükilfeler!

- Her şahsar şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek!*Bir tüde-i zılal ü siyah-reng ü na-ümid ... Ey dest-i asman-ı şita, durma, durma çek Her şahsarın üstüne bir sütre-i sefid!
- Bir bad-ı hamüşun per-i safında uyuklar Tarzında durur bir aralık, sonra uçarlar.
- Soldan sağa, sağdan sola lerzan ü girizan, Gah uçmada tüyler gibi, gah olmada rizan.
- Ezhar-ı baharın yerine berf-i sefidi, Elhan-ı tuyGrun yerine samt-ı ümidi.
Bu durum şili dilinin nesir diline yaklaştığını göstermektedir.
6. Elhan-ı Şita şiirindeki tabiatla ilgili ifadeler, betimlerneler (tasvirler) yapıla*rak verilmiştir. Bu özellik resim sanatıyla ilişkilendirilebilir. Bu bakımdan şiir par*nasizm akımının özelliklerini yansıtmaktadır.
7. Elhan-ı Şim şürindeki yan anlamlı kelime ve ifadeler:
"Beyaz titreyiş, dumanlı uçuş kalplerin çılgın ezgileri, güvercinlerin şarkıları, derin sessizlik, beyaz melek kanadının saçağı, mavi tüyler, tabiatın ruhu, gölgeler siyahlıklar ve ümitsizlikler yığını, beyaz örtü, emelller gibi yağan kar, hayal gibi koşan kar, sessiz rüzgar, saf kanat, sükut ilahilerinin ezgileri, semanın eli, cömert*liğin eli, kışın eli, kuşların ezgileri, ümit sessizliği."
8. Verilen imgeler Tanzimat Döneminden farklı olarak Servet-i Fünun şairleri*nin eski kalıplardan çok farklı, yeni imge ve tamlama bulma arzularının yansıma*sıdır. Bu imgelerin kullanılma nedeni bireysel duyuş ve düşünüşü en yeni ve fark*lı biçimde yansıtma arzusudur.
9. a. Birinci beyitte karlar emellere ve hayallere benzetilerek teşbih; karın koşması ifadesiyle de teşhis sanatı yapılmıştır.
İkinci beyitte karın uyuklaması ifadesiyle teşhis, rüzgarın kanadı ifadesiy*le istiare sanatı yapılmıştır.
b. Söz sanatları şiirin ahengini sağlamakla birlikte aynı zamanda anlatıl*mak istenenin de daha etkili anlatılmasını sağlamaktadır.
10. Elhan-ı Şita şiirinde anlatılanların herkeste aynı duyguları uyandırması beklenemez. Bu durum edebi metinlerin çok anlamlılığıyla ilgilidir. Edebi metin okurun duygu, zevk, kültür düzeyi, bilgi birikimine göre anlam kazanan bir sanat eseridir.

Laηє†Li мєLєq

Laηє†Li мєLєq
Hiperaktif Üye
Hiperaktif Üye

81-104



1 ı. Elhan-ı Şita şiiri döneminin siyasi gerçekliği ile ilişkili değildir, bireysel bir duygunun dile getirilişidir.
12. Elhan-ı Şita şiirindekiler düz yazı ile ifade edilemez. Şiirin düz yazı ile ifa*de edilmesi onun ahenk ve ritim unsurlarının kaybolmasına neden olacağı için şi*irde anlatılanların da tam olarak ifade edilememesine sebep olur.
13. Bkz. Hac Yolunda
Elhan-ı Şita şiiri Türk edebiyatının ahengi, ritmi ve söyleyişi ile nadir eserle*rinden biridir.



1. SERVETiFÜNUN EDEBiYATININ OLUŞUMU
Hazırlık Çalışması 4
ı. "Sanatta ne söylediğiniz değil, nasıl söylediğiniz önemlidir." sözüyle, sanat ese*rinde, sanatçının üslubunun önemi vurgulanınıştır. Bu, sanatçının hangi sanat dalında olursa olsun, sanatının estetik yönünün kuvvetli olması gerektiğini ifade etmektedir. 2. Cemil Meriç, "Dergiler, hür tefekkürün kalesidir." sözleriyle dergilerin, sa*nat, edebiyat, düşünce konularının özgürce konuşulduğu, yayınlandığı birer yer olduğunu ifade etmektedir.

İnceleme

ı. ve 2. METİN

1.ETKiNLIK

ı. Grup: Servet-i Fünun, "fenlerin zenginlikleri" anl***** gelmektedir.
2. Grup: Servet-i Fünun, 1891 yılındaAhmet İhsan tarafından çıkarılmaya baş*lanmış, 1896 yılında da derginin başına Tevfik Fikret getirilmiştir.

ı. Servet-i Fünun dergisi, bu dergi etrafında toplanan edebiyatçıların, savun*dukları edebi görüşlerini açıklamada, savundukları görüşler doğrultusunda kale*me aldıkları eserlerini yayınlamada bir araç görevi yüklenmiş, hatta bu dönem edebiyatçılanna bir edebi topluluk olarak adını vermiştir.
2. Tanzimat Dönemi Edebiyatı bir yenilik getirdiği için "Edebiyat-ı Cedide" olarak adlandırılmış, daha sonra Servet-i Fünuncular için önceleri bir alayolarak kullanılmış daha sonra ise isim olarak yerleşmiştir. Yeniliğin üstüne yenilik yap*maya çalıştıkları için Servet-i Fünunculara da Edebiyat-ı Cedideciler denilmiştir.
3. Muallim Naci, Tanzimat sonrası Türk edebiyatında ılımlıların başında bulun*maktadır. Eskiyi savunanlarla ılımlılar geleneksel yaşama tarzını sürdürürken, ye*niyi savunanlar Batılı yaşama biçimin uymak istemişlerdir.

4. Servet-i Fünun dergisi etrafında toplanmış, Fransızca başta olmak üzere ço*cukluk yıllarında Batı dillerini öğrenmiş, Batı edebiyatı zevkiyle yetişmiş, İstan*bul 'da Batılı bir yaşama biçimi sürdürmeye çalışmış, edebiyatta zevki ve es tetiği ön planda tutmuş, toplumsal sorunlardan uzak durmuş, bireysel konulara yönel*miş sanatçılardır.
5. a Tanzimat Dönemi metinlerinde "hürriyet, adelet, eşitlik, görücü usulü*nün yanlışlığı, gazetenin gerekliliği" gibi toplumsal konular işlenmişken, Servet-i Fünun ve Kırk yıl adlı metinlerde bireysellik ön plandadır.
b. Servet-i Fünun döneminde "Sanat, sanat içindir." ilkesi benimsenmiş, toplumsal konulardan ve sorunlardan uzak durulmuştur.
6. Servet-i Fünun Döneminde estetik zevkin ön planda olması, dönem sa*natçılarını sadece sanatla uğraşmaya sevk etmiş, siyasi ve sosyal problemlerden uzak durmalarma sebep olmuştur.


Anlama ve Yorumlama

ı. Tanzimat Dönemi Edebiyatını hazırlayan sebepler ile Servet-i Fünun Edebi*yatını hazırlayan sebepler arasındaki en önemli farklılık, Servet-i Fünuncuların aradan geçen zaman içinde bazı yeniliklerin oturmasından, fikri ve edebi alan ile toplum tarafından benimsenmiş olmasından sonra ortaya çıkmış olmalarıdır.
2. Servet-i Fünun ile Kırk yıl adlı metinler tema bakımından toplumdan uzak, bireysel bir konuyu işlemişlerdir. Buradaki bireysellik, şahsi değil, topluluk adına bir bireyselliktir.
Her iki metin de anı türünün yapı özelliklerini yansıtmaktadır. Anlatırnda ise çeşitli betimlerne ve benzetmeleri yapılmış, Tanzimat Dönemine göre daha edebi ve süslü bir dil kullanılmıştır.
3. Bir edebiyat dergisi editörü olarak, derginin sanat anlayışını açıklayan bir yazı yazınız.


**çme ve Değerlendirme

ı. (D) (D) (Y)
2 .... Servet-i Fünun dergisin ... ... Edebiyat-ı Cedide ...
Doğru cevap D seçeneğidir. Recaizade Mahmut Ekrem'in teşvikleriyle eser*lerini yazmışlardır.
4. Dergi, Servet-i Fünuncuların edebi görüş ve çalışmalarını sürdürdüğü bir merkez olmuştur.

Öğretici Metinler


Hazırlık Çalışması

1. Öğretici metinlerde dilin, sanatsal bir biçimde kullanılması, anlatılmak iste*nenin karmaşık bir hal alıp anlaşılmamasına sebep olabilir.
Belirli bir düzeyde sanatlı anlatım ise öğretici metinleri, anlatım bakımından daha estetik kılabilir.
2. a. Günlük yaşantınızda eleştiri yapıp yapmadığınızı ve neyi, niçin eleştir*diğinizi belirtiniz.
b. Eleştirinin amacı, olumlu ve olumsuz yönlerin ortaya konarak, daha "iyi"nin ortaya çıkmasını sağlamaktır.
3. Hatıra ve gezi yazıları, kendilerinden sonraki dönemler için birer tarihi bel*ge niteliği taşırlar.
4. Servet-i Fünun Döneminde, II. Abdülhamit'in baskıcı yönetimi altında bulu*nan aydınların birçoğu Avrupa'ya özellikle de Paris'e kaçmışlardır. Ülkedeki bu baskıcı yönetim zamanında herhangi bir savaş olmamasına rağmen Batı karşısındaki gerileme devam etmiştir. Sosyal yaşamda, özellikle Tanzimat'ın ilanından sonra meydana gelen değişiklikler yavaş yavaş toplum tarafından kabul*lenilmiş ve devletle birlikte halk da yüzünü Batı'ya dönmeye başlamıştır.

1.ETKINLIK

ı. Grup: Biraz Daha Hakikat adlı metnin yazIlış amacı, bilgi vermektir.
Grup: Biraz Daha Hakikat adlı metin iletisi, Servet-i Fünun ve yeniliktir.
Grup: Biraz Daha Hakikat adlı metindeki kelime grupları, cümleler, parag*raf1ar metinde anlam birliğine sahip kümelerdir.
Metindeki bu anlam birliğine sahip kümeler, metin iletisini ifade etmek, onu açıklamak, hakkında bilgi vermek amacıyla bir araya getirilmişlerdir.

ı. Biraz Daha Hakikat adlı metnin ana fikri, "Servet-i Fünun ve yenilik"tir. Bu . ana fikir, metnin ait olduğu sosyal ve siyasi şartlarla, Servet-i Fünun'u oluşturan
şartlar dolayısıyla ilişkilidir.
Metin eleştiri (tenkit) düşüncesiyle kaleme alınmıştır.
Metindeki ifadeler, bilgi vermek, açıklama yapmak amaçlandığı için açıktır. Metindeki "gazete, makale, Dekadan, edebiyat okulu, edebi hareket, sanat, sa-
natkar, taklit, estetik, roman, ilerleme" gibi terim ve kavramlar kullanılmıştır.
Metinde günlük hayatla ilgili olarak, her alandaki işbirliğinin bugün için zorun*luluğundan bahsedilmiştir.
4. Metinde anlam tutarsızlığı veya birbiriyle çelişen düşünceler mevcut değildir.
a. Metinde somut ifadeler daha çok kullanılmıştır.
b. Bu durum öğretici metinlerin, bilgi vermek, açıklama yapmak, yönlen*dirmek, haberdar etmek gibi amaçlarının olmasından kaynaklanmaktadır.
Metin, öğretici metin geleneği içerisinde edebi tenkit alanında yazılmıştır.
Biraz Daha Hakikat adlı metni hangi yayın organında yayınlayacağınızı 00*lirtiniz.

8. Hüseyin Cahit Yalçın

Hüseyin Cahit Yalçın (d. 1875 - ö. 1957) yazı hayatına Servet-i Fünun döne*minde edebiyatçı olarak başlamış, II. Meşrutiyet, Atatürk, İsmet İnönü ve DP dö*nemlerinde her daim sert kalemiyle yazdığı polemik ve eleştirilerle ve aynı za*manda da kültürün yaygınlaşmasına destekleriyle akıllarda kalmış, gazeteci, ya*zar, siyaset adamıdır.
1908'de II. Meşrutiyet'in ilanı ile edebiyatı bırakmış ve politikaya ginniştir.
Ağustos 1908'de Tevfik Fikret ve Hüseyin Kazım ile birlikte Tanin Gazetesi 'ni kurdu, İttihat ve Terakki'nin siyasi alanda bir nevi kalemşöru oldu. Aynı yıl, 1908*1912 Osmanlı Meclisi Mebusanı'an İstanbul milletvekili seçildi. 1911'de Düyunu Umumiye Dayinler vekili oldu. 1913 'ten sonra tek parti hiiline gelen İttihat ve Te*rakki'yi eleştinneye başladı. Haziran 1919'da Malta'ya sürüldü. 1922'de Tanin'i yeniden çıkannaya başladı. Hükümete yönelttiği ağır eleştiriler ve eski İttihatçıla*rı savunması dolayısıyla 1923'te İstiklal Mahkemesi'nde yargılandı. 1925'te mü*ebbet sürgün cezası ile çorum'a gönderildi. Bu tarihten sonra, Atatürk'ün ölümü*ne kadar politikanın dışında kaldı.
1933'te Akşam gazetesinde yazılar yazmaya ve Türk kültür hayatının önemli yayın organlarından biri olan Fikir Hareketleri dergisini yayımlamaya başladı. Atatürk'ün ölümünden sonra, İsmet İnönü'nün teklifiyle tekrar politikaya döndü. 1939-1954 yılları arasında Çankırı, İstanbul ve Kars milletvekilliği yaptı. 1954'de 79 yaşında tutuklanarak hapse girdi çıktı.
1957 yılında ölmüştür.

Biraz Daha Hakikat adlı metin yazarın sert kişiliğini, eleştirici yönünü ortaya koyması bakımından, kitabın adının "Kavgalarım" olduğu da düşünülürse ilişkili*dir.
2.METIN



GEZİYAZISI

ı. On Birinci Mektup adlı metnin yazılış amacı, gezilen yerler hakkında bilgi vermektir. Metnin ana fikri, Mısır ve piramitlerdir. Türü ise, gezi yazısıdır.
2. Metindeki "iki şerit gibi ekilmiş araziler", "deve kervanı ", "bedeviler", "merkepçiler, deveciler, fotoğrafçılar", "müzik ve dilenci grubu" ifadeleri döne*minin sosyal gerçekliğini yansıtan ifadelerdir.

2.ETKINLIK

ı. Grup: Biraz Daha Hakikat ve On Birinci Mektup adlı metinler, okuyucuya bilgi vermek amacıyla yazılmışlardır.
Bu durum öğretici metinlerin yazılış amacıyla parelellik gösterir.
2. Grup: Biraz Daha Hakikat adlı metinde "Servet-i Fiinun ve yenilik", On Bi*rinci Mektup adlı metinde ise "Mısır ve piramitler" teması işlenmiştir. Temaların birbirinden farklı olması hem metinlerin türü hem de anlatılanların birbirinden farklı olmasından kaynaklanmaktadır.
3. On Birinci Mektup adlı metindeki ifadeler, bilgi vermek amaçlandığı için açık ve kesindir.


3.ETKINLIK

ı. Grup:
Bkz. 2. soru


2. Grup:

Metindeki "delta, üçgen, piramit, mumya, ebu'l-hevl" ifadeleri terim ve kavramlardır.
Bu bakımdan On Birinci Mektup adlı metin, öğretici metin olması dolayısıyla yoğundur.
4. Metinde somut ifadeler daha baskındır. Fakat yazarın edebi üslubundan kay*naklanan birtakım benzetmeler ve sanatlı söyleyişlerde soyut ifadelere de yer ve*rilmiştir.
On Birinci Mektup aldı metin "gezi yazısı"dır.

Cenap Şahabettin

l870'te Manastır'da doğdu. Babasının Plevne'de şehit düşmesinden sonra aile*siyle İstanbul'a geldi. İlköğrenimini Tophane'deki Fevziye Mektebi'nde yaptı.

Gülhane Askeri Rüşdiyesi 'ni bitirdi. Tıbbiye İdadisi 'nden sonra Askeri Tıbbiye 'den mezun oldu. Hekim yüzbaşı oldu.
Paris'te 4 yıl ciJt hastalıkları ihtisası yaptı. Yurda döndükten sonra Mersin, Ro*dos, Cidde'de karantina hekimliği, sıhhiye müfettişliği yaptı. 1914'te emekliye ayrıldı.
Darülfünun 'da Türk Edebiyatı Tarihi dersleri okuttu. Kurtuluş Savaşı sırasın*da Kuva-yı Milliye 'ye karşı olumsuz tutumu nedeniyle öğrencileri tarafından isti*faya zorlandı. Daha sonra cumhuriyeti destekledi ama yalnızlıktan kurtulamadı.
İlk şiiri 1885'te daha öğrencilik yıllarında Saadet gazetesinde yayımlandı. Ön*celeri Muallim Naci 'nin etkisiyle divan türü şiirle uğraştı. Daha sonra Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamit Tarhan 'dan etkilenerek Batı tarzı şiire yönel*di. Servet-i Fünun dergisinde şiirleri yayımlandı. Tevfik Fikret ve Halit Ziya Uşaklıgil 'le birlikte Servet-i Fünun edebiyatının üç önemli isminden biri oldu. Gelenekçi şairlerin en çok saldırdığı yenilikçi şairdi. Diğer Servet-i Fünuncuların tersine bireysel şiiri tercih etti. Edebiyat-ı Cedide 'nin en aşırı örneklerini verdi. Şi*ire "nesirmusikisi" dedi. Şiirlerinde kullandığı "Saat-i semenfam ", "çeng-i müzeh*hep", "nay-i zümürrüt" gibi deyimler, imgeler döneminin sanat dünyasında önem*li tartışmalar yarattı. Heceleri müzik düzeyinde uyumlu kullanmayı savundu. Bu tarzda yazdığı en iyi iki örnek: "Yakazat-ı Leyliye" ve "Elhan-ı Şita" şiirleridir. 12 Şubat 1934'te İstanbul'da beyin kanamasından yaşamını yitirmiştir. Kabri Bakır*köy'dedir.
Eserleri:
Şiir: Tamat (1887)
Seçme Şiirleri (1934, ölümünden sonra) Bütün Şiirleri (1984, ölümünden sonra) Tiyatro:
Körebe (1917) Düzyazı:
Hac Yolunda (1909) Evrak-ı Eyyam (1915) Afak-ı Irak (1917)
A vrupa Mektupları (1919)
Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh ve Tiryaki Sözleri (1918) Vilyam Şekispiyer(1932)
On Birinci Mektup adlı metindeki birtakım sanatlı söyleyişler ile anlatılanların kurgulandığı üslup Cenap Şehabettin'in edebi kişiliğiyle örtüşmektedir.

4. ETKINLIK

ı. Grup: Ahmet Hikmet'i Nasıl Tanıdım? adlı metin bilgilendirmek, haber ver*mek amacıyla yazılmıştır.
Grup: Metnin ana fikri "Ahmet Hikmet"tir.
Grup: Metin hatıra (anı) düşüncesiyle yazılmıştır.
ı. Verilen metinlerde dikkati çeken yön daha önce de belirtildiği üzere toplum*dan, sosyal sorunlardan uzak ve bireyseldir. Bu durum, Servet-i Fünun Dönemi öğretici metinlerinin bireysellik etrafında şekillendiğini göstermektedir.
2. Metinde döneminin siyasi gerçekliğini yansıtan ifadeler "Türkçülük" fIkridir. Sosyal gerçeklik olarak ise, sanatçıların ev toplantıları gösterilebilir.
3. Anlatım bozukluğu olan cümleler şunlardır:
Bu sebeple o zamana kadar tanımadığımız, görmediğimiz birçok adamlara rastgeliyor ve birçok kişilerle temas ediyorduk. "(çoğul eklerinİn yanlış kul*lanımı)
"Uzanan ellerimiz birbiriyle kucaklaştı."Dai Dai Hua Jiao" bu sayfa eş zamanlı olarak seo yarışması için hazırlanmıştır anlamsız kelımelerı mazur görünüz."(Kelimenin yanlış anlamda kullanılması.)
"Başka herhangiyazarlar arasında ihtimal kırgınlığa varabilecek ... " (Gereksiz sözcük kullanılması)
"Fransızcada birçok Latin( ce) kelimeleri var, İngilizcede de birçok Fransız(ca) kelimeleri olduğu gibi ... "
(Ek eksikliği ve çoğul ekinin yanlış kullanımı)
Metin günümüz için Servet-i Fünun Dönemine ışık tutan bir öneme ve değe*re sahiptir.
5. Verilen cümlelere göre dergiler, döneminin, sanat ve edebiyat hayatına yön veren, sanatın fikri ve edebi yönünün yer aldığı birer merkez konumundadır.


6. Mehmet Rauf (d: 12 Ağustos 1875 - ö: 23 Aralık 1931)

İstanbul'da doğmuş ve küçük yaşta edebiyat ile ilgilenmeye başlamıştır. Bah*riye Okulu/na gitmiş İngilizce ve Fransızca öğrenmiştir. Yakından takip ettiği Ha*lit Ziya'nın eserlerine ve realizm akımına ilgi duymuştur. Fransız yazar Paul Bo*urget'yi okurmuş ve ondan etkilemiştir .. 1896 yılından itibaren Servet-i Fünun'da yazmaya başladı.
Romanlannda genelde İstanbul ve çevresinde yaşayan seçkin ailelerin arasın*da geçen aşk ilişkilerini konu almıştır. Zaman zaman şiirler de yazmıştır.

Eserleri Romanlan:
Eylül
Ferda-yı Garam Karanfil ve Yasemin Genç Kız Kalbi Böğürtlen
Son Yıldız
Halas
Ceriha
Kan Damlası Hikaye:
İhtizar
Son Emel Aşk Kadını
Eski Aşk Geceleri İlk Temas
İlk Zevk
Oyun:
Pençe
Memur şiirler:
Siyah İnciler


Anlama ve Yorumlama

ı. Servet-i Fünun Döneminde edebiyat ve sanat tartışmalan "sanatın sanat için mi, toplum için mi?" yapıldığı eksenindedir.
2. Tanzimat Döneminde Batı'dan gelen fikirlerin ve edebi unsurların yayın kaynağı, halkı bilgilendirip eğitmeyi amaçlayan aydınlar için herkese hitap eden gazetedir.
Servet-i Fünun Döneminde ise, herkese değil de sadece belirli aydın zümreye hitap eden dergi, gazetenin yerini almıştır. Bunun temelinde ise "estetik kaygı" vardır.



5.ETKINLIK


1. Grup: Servet-i Fünun Dönemi öğretici metinleri eleştiri, gezi yazısı ve hatıra olarak kaleme alınmış ve bireysel temalar işlenmiştir.

Tanzimat Döneminde ise, makale ve fıkra gibi türler yapıyı belirlemiş ve top*lumsal sorunlar ele alınmıştır.

2. Grup:

Servet-i Fünun Dönemi öğretici metinlerinde edebi bakımdan daha oturmuş bir dil ve üslup kullanılmış, dil ağırlaşmıştır.
Tanzimat Döneminde ise eskiye oranla daha sade bir dil kullanılmış ve edebi süs ve sananan kaçınıımıştır.
6.etkinlik
Edebi tenkid, Gezi yazısı ve Hatıra türlerinden Biriyle bir yazı kaleme alınız.


**çme ve Değerlendirme


ı. (D), (D), (Y)
2. o" tenkit, gezi yazısı ve hatıra ...

4. Doğru cevap A seçeneğidir. Tevfik Fikret'in Rübab-ı Şikeste adlı eseri şiir kitabıdır.
5. Servet-i Fünun Döneminde bireysel konulann işlenmiş olması, sanatta "es*tetik kaygı" ve "zevk" anlayışının benimsenmesi dolayısıyladır.


ı. Servet-i Fünun şiirinde yapı bakımından eski kalıplar yıkılmış, söylenmek is*tenene göre yeni ve eski unsurların bir arada kullanıldığı bir yapı oluşturulmuştur. Tanzimat Döneminde ise yapı bakımından eski nazım şekilleri sürdürülmüştür.
Tanzimat Döneminde toplumsal ve siyasi konular işlenirken Servet-i Fünun Döneminde bireysel konular işlenmiştir.
Tanzimat Döneminde eskiye göre sade bir dil kullanılırken Servet-i Fünun Dö*neminde sanat için sanat anlayışı benimsendiği için ağır bir dil kullanılmıştır.
2. a Tevfik Fikret'in şiirindeki, İstanbul'a bir facialar şehri gibi bakış tarzı, Yahya Kemal'in aynı manzara karşısındaki şiirinde yoktur. Bu, şairlerin ruh hal*lerini gösteren en önemli unsurdur. Hastalıklı bir ruh halinin yansıması olan Sis şi*iri döneminin sosyal ve siyasi şartlarının da bir sonucudur. Yahya Kemal'de ise sosyal ve siyasi şartların olumsuz bir etkisinin olmaması, aynı zamanda ruh hali*nin olgunluğu Siste Söyleniş gibi bir şiiri ortaya çıkarmıştır.
b. Yukarıda da belirtildiği gibi imparatorluğun sosyal ve siyasi durumu, Servet-i Fünun sanatçılarının da psikolojik durumlarını etkilemiş, karamsar ve bedbin bir ruh halinin oluşmasına sebep olmuştur.
3. Servet-i Fünun Döneminin modem Türk şiirinin başlangıcı sayılması, Tan*zimat Dönemindeki yenilik denemelerinin artık olgun ve Batı'yla eşdeğer bir hal almasından dolayıdır.

7.ETKINLIK'

Servet-i Fünun şürinin getirdiği yenilikler ve edebiyatımızdaki yeri konulu bir yazı yanız.

**çme ve Değerlendirme

1. (D) (Y) (Y)
2. .. terza-rima, sone ...
... sembolizm ve pamasizm ... ... bireysel...
3 birinci metin cenap şahabettin
ikinci metin tevfik fikret
4Doğru cevap D seçeneğidir.
5Nazmın nesre yaklaşması, sanat için sanat anlayışının benimsenmesi, yeni kavram ve imgelerin kullanılması, bireysel duyguların öne çıkması, ağır bir dilin kullanılması Servet-i Fünun şiirinin Tanzimat şiirinden ayrılan yönleridir.

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz