Vatan..
Kalbim çok uzun zamandır kırılıyor ama durakta inmem Elif Ergu Candan Erçetin’in “Kırık Kalpler Durağında” adlı albümü 2009’un son günlerinde arabamda kurtarıcım oldu. Doğrusu uzun zamandır trafikte Radio Voyage vazgeçilmez kanalımdı ve CD dinlemez olmuştum. Candan Erçetin’in albümünü aldığım gün eve gidene kadar sabredemedim ve yolda albümü dinlemeye başladım. Gamsız Hayat, Herkes Yanlış Biliyor gibi şarkılarını çok sevdiğim Candan Erçetin’in bu yeni albümündeki şarkılarını dinledikçe çok sevdim, Bahar, Git ve Unutursun şarkıları kişisel listeme eklendi. “Tabii ki ben böyle olduğum için bahar...” sözü dilime dolandı. Bu arada Bahar’ın sözleri Ayşe Kulin’e ait. Malum, Candan Erçetin basında sık sık yer almayı sevmiyor, röportaj sorularını alıyor. Bu röportaj da yüzyüze olmadı. Şarkı sözlerinden yola çıkarak hazırladım soruları, samimi yanıtlar aldığımı düşünüyorum. Ne zaman yazıyorsunuz şarkı sözlerini, nasıl bir ruh halindeyken çıkıyor bu sözler? Her zaman yazıyorum, ben hâlâ geleneksel usulde defterlere not alıyorum, bazen bir cümle bazen bir dörtlük bazen de şiirler halinde. Bazen bir dost sohbetinin ortasında, bazen de araba kullanırken. Yıllar içinde defterler doluyor ve ben albüm yapacağım zamanlarda o defterlerden ruh halime uyanları seçip tamamlıyor ve tabii ki bilgisayara geçiyorum. Her bir sözü ya da cümleyi yaşadıklarım, gördüklerim üzerine not alıyorum sonra aradan zaman geçiyor o duygu tortularından arınıp dinginleşiyor ve berrak bir fikir halini alıyor. Biraz da sizin bu şarkı sözlerinizden yola çıkarak birkaç soru sormak istiyorum... Kırık kalpler durağında en son ne zaman indiniz? “Kırık kalpler durağında inecek var” sözünü 2003 yılında defterime not almıştım, “Melek” albümünden önce. “Kalbim uzun zamandır kırılıyor ama bir durakta inmem”, sanırım 2003 yılının ortalarında lise arkadaşlarımdan 7-8 kişilik bir grupla tekrar görüşmeye başlamamıza denk geliyor. İnsan eğlenerek acılarını unutabilir mi? Unutmak mümkün değil ama eğlenirken insan derdini o an için erteleyebiliyor. Çünkü acılar ve dertler beslendiği ölçüde büyürler, onu besleyen de insanın ta kendisidir. Aslında “Kırık Kalpler Durağı” işte o erteleme için buluşmayı önerdiğim ya da diğerlerini beklediğim bir yer. Üzgünken yemek yapmak bana iyi geliyor, bir nevi terapi Hani o geçmeyecek gibi gelen günleri siz nasıl geçirirsiniz? Değişken... Çok büyük umutsuzluklar ve acılarda evde kalmayı, yalnız olmayı, loş bir ortamda durmayı hatta uyumayı tercih ederim ama bazen de kendimi şuursuzca bir işe verip dışarıya attığım oluyor. Yemek yapmak da bana çok iyi gelen bir terapidir. Siz de dertlerinizi yalnız mı yaşarsınız? Genellikle. Tabii ki anlatabileceğim dostlarım var etrafımda ama dert paylaşılmıyor ki, sadece sözlere dökülüyor acısı ise sizde baki kalıyor. Gerçekten de çok aşık olsanız bile, gitme diye yalvaramaz mısınız? Yalvaramam. Beni istemeyen birine kal, sana ihtiyacım var diyemem. Çünkü o an, onun artık bana ihtiyacı olmadığını anladığım andır. Siz neyle yaşarsınız? Ben daha çok umutla yaşamayı tercih ediyorum. Aksi takdirde hayat çok karanlık ve kasvetli oluyor. Bir insan sevdiğinin gerçekten de hem aşkı hem de cehennemi olabilir mi? Tabii ki, bence her insan için geçerli bu. İki kişinin birbirinden tam anlamıyla memnun olduğu dört dörtlük ilişki var mı? İnsanları bir arada tutan da bu tezatların yarattığı heyecan bence. Bizim köy size uyanacak gibi geliyor mu? Bizim köy uyanır uyanmasına da bıçak kemiğe dayandığında... Bu tarihte de hep böyle olmuştur. İstanbul size de bazen koca bir köy gibi geliyor mu? Hayır gelmiyor, hiç ağaçları kesilip yerine site yapılan köy olur mu? Köylü, doğanın nimetlerinin değerini bilir. İstanbul’da yaşayanlar ise bunun hiç farkında değil. Yeni yılla hareketlenen ve iyice dayanılmaz hale gelen trafikten kaçışım “Bahar” şarkınızla oldu. Ve ne tesadüftür ki yeni yılda hava ‘bahar’ gibiydi... Bu albüm için 5 yıl beklediniz, sizin için de albümün çıkışından bu yana bahar havası esiyor desem... Biliyorum artık çok az satıyor albümler. Sizi bu nasıl etkiliyor? Müzik piyasası açısından baktığınızda gördüğünüz fotoğrafı yorumlayabilir misiniz? Gerçekten yüreklerde bahar havası estirebildiysem çok mutlu olurum ama sektörde geçmiş yılların satışları ile son yıllar karşılaştırıldığında arada çok büyük bir fark olduğu, 2004’te 40 milyon olan yıllık albüm satışının 2009’da 6 milyonlara düştüğü söyleniyor. Bu çok büyük bir düşüş. Üzücü... Albüm dışında da yaptığınız çalışmalar oldu. Tv programı, film projesi, film müzikleri... Evet, aslında hiç boş durmadım. Konser ve turnelerin yanı sıra, 50 haftalık TV programı, “Gölgesizler” ve “Kaptan Feza” filmlerinin müzikleri ve uygulayıcı yapımcılığı, 2 yıl boyunca Galatasaray Lisesi Mezunlar Derneği’nin başkanlığı ve Trakya’ya geri dönmek üzere yaptığım köy evi. Anne, baba, aile... İşte böyle geçiverdi yıllar... Osman Hamdi Bey’den etkilendim TV programına devam etmeyi planlıyor musunuz? Televizyon programı yapımını ben oldum olası sevdim, zaman zaman da hep denedim. Son olarak yaptığım “Beraber ve Solo Şarkılar” bence format olarak zamanını doldurdu. Ancak başka bir program neden olmasın? Yemek programı mesela... Ömer Hayyam ve Neyzen Tevfik’in Türkü’sü... Bu seçimi nasıl yaptınız? Hayyam ve Neyzen Tevfik benim sıkça okuduğum iki usta. Özellikle Hayyam’ın rubayileri dönem dönem elimden düşmez. “Nasıl olur da aramızda asırlar olmasına rağmen benzer duyguları paylaşırız” diye de hayrete düşerim. İşte o günlerden birinde aklımda bir ışık parladı ve “Neden olmasın?” dedim. Bunun üzerine o gözle incelemeye başladım ve baktım ki nesiller farkıyla birbirimizi tamamlayabiliriz. 11’inci yy’dan bir düşünür, 19’uncu yy’dan bir taşlama ustası ve 21’inci yy’dan bir ezgi. Son zamanlarda ne tür kitaplar okuyorsunuz, en çok etkilediğiniz hangisi oldu? Son görüşmemizden bu yana Philippa Gregory’nin bütün kitaplarını okudum, bu sayede 16’ncı yy İngiltere’sine bayağı hakim oldum. Saray Kadınları, Safiye Sultan ve Hürrem hakkında çeşitli yazarların kitaplarını da okudum çünkü farklı yorumları merak ediyordum. Beni son günlerde en çok etkileyen kitap ise Osman Hamdi Bey’in yaşamını anlatan, Emre Caner’in yazdığı “Kaplumbağa Terbiyecisi” oldu. Serdar Özkan’dan “Kayıp Gül”ü okudum. Coelho’dan “Işığın Savaşçısının Elkitabı” elimden hiç düşmez, son olarak da “Kazanan Yalnızdır”ı okuyorum. 2009 kötü geçti. “Şu yılı harika geçirdim” diyen yok gibi. Sizin için nasıl geçti, siz nelerden etkilendiniz? 2010’u umutla karşılayabildiniz mi acaba? Evet, 2009 kasvetli bir yıl oldu. Çok kötüydü diyemem ama iyi de hiç değildi. 2010’u umutla karşıladım çünkü bu garip, sıkıntılı duygu halinin artık bitmesini istiyorum ben de herkes gibi. Özel hayatımı konuşmam bu konuda ketum biriyim Kaptan Feza adlı filmin hikâyesinden yola çıkarak yazdığınız sözler var. Film ne anlatıyor? Evet, “Kul Kurar Kader Gülermiş” cümlesi “Kaptan Feza” filminin özeti aslında. Çok etkileyici bir aksiyon-dram olan filmi görevim nedeniyle belki 30 kez seyrettim ama hâlâ gözlerimin dolduğu sahneler var. Kader kurbanı olarak mafya tetikçisi olan bir adamın, hayatta ikinci bir şans ararken başka kader kurbanlarıyla yolu kesişiyor ve onlara yardım ederken kendini gözden çıkaracak kadar kahramanca davranıyor. Özel hayatınızla hiçbir şekilde haber olmuyorsunuz, bence “magazin haberi” olmak istemediğini iddia edip de sürekli kendi özel hayatlarını anlatan ve sürekli görülebilecekleri mekanlara gidenlerin tam aksi bir yerde duruyorsunuz. Yani size bakınca, “İşte böyle de olunabiliyormuş” diyor insan... Ben özel hayatımı sadece magazin gazetecilerine değil hiç kimseye fazla anlatmıyorum, sanırım bu konuda ketum bir yapım var. Hepsi bu. |
|