S İ N E K L İ B A K K A L
( H A L İ D E E D E İ P – A D I V A R )
Sinekli Bakkal olayın geçtiği bu dar sokağın adını almıştır. Ve bu
sokaktaki evler iki katlıdır. Sokağın başından evlerin pencerelerine
baktığınızda, evlerin pencerelerin önünde çeşit çeşit, renk renk
çiçeklerin olduğunu görmek mümkündür.
Burası dünyanın herhangi bir yerindeki fukara mahallesinde farkı
yoktur. Bir geçitten çok toplantı yeri; mahalleli hep burada muhabbet
eder, kavga eder, eğlenir. Hatta ihtiyarlar çeşme başında doğuran
kadınların olduğunu bile söylerler.
Eğer bu sokakta yabancı biri durur, su dolduran kadınlarla muhabbet
ederse bir kınalı parmak ona iki yerden birini gösterir. Biri Mustafa
Efendi’nin “İstanbul Bakkaliyesi”, diğeri ise İmamın evi. Birincisi
sokağın ortasında ki evlerin birinin altındadır. Diğeri ise sokağın tek
üç katlı binasıdır. Fakat kapısı öteki sokağa açılır, küçük Sinekli
Bakkal. Zengin-fakir, çevre halkı, ölüm-doğum, nikah gibi hayati
meselelerde o eve gelmek zorundadırlar.
İmama göre hayatta iki yol vardır. Biri cennet, diğeri cehenneme çıkar.
İmama göre zevke, cümbüşe düşkün gafillerdir. Cennet yolcuları ise
gülmezler. Onlara göre zevk, neşe veren her şey günahtır.
İmam karısını gençken kaybetti, bir daha da dünya evine girmedi. Emine
adlı kızından başka kimsesi yoktur. Temizdi, hamarattı, titizdi ve de
mahalle çocuklarıyla oynamayı da hiç sevmezdi. Suratsızdı, gülmezdi
yani kısacası imamın inancının timsaliydi. Emine on yedi yaşında iken
mahallede haylazlığıyla ün yapmış zenne rolüyle çıkan “Kız Tevfik” diye
bir ****kanlıyla kaçmıştı. Hiç bir ortak yanları olmayan, akla mantığa
sığmayan bu iki kişiyi tabiat birleştirmişti.
Kız Tevfik erkeler tarafından sevilmezdi. Çünkü kendinin yaptığı
makyajlar hiç te hoşlarına gitmezdi. Fakat buna rağmen en ciddi olanı
bile gülmekten kendini alamazdı. Hatta Zaptiye Nazırı Selim Paşa da
Tevfik’i gitmiş ve izleyip kahkahalarını tutamamıştır.
Bu yıl içerisinde hem dayısını hem de annesini kaybetmiştir. Birinden dükkân, diğerinde de bahçeli bir ev kalmıştır.
Emine Tevfik’in ağzından oyunculuğu bırakıp bakkal dükkânı
işleteceğinin sözünü alır almaz imamın evinden kaçtı. Bu evliliği
mahallelinin yardımıyla başka mahallede kıyılmıştır. İmamın kızı
Tevfik’in evine geldiği gün tüm mahallelinin karlısında Emine’yi
evlatlıktan reddetmiştir.
Tevfik’in yattığı katlığı, çalıştığı zaman belli değildi. Bu huyları da
dükkânda da boy göstermektedir. Bütün malların bayat, dükkân ise pislik
içerisindedir. Ve de gelen müşteriler yavaş yavaş da azalmaktadır. Bunu
hemen sezen Emine Tevfik’i tam bir çırak gibi kullanır. Emine’nin
idaresinde dükkân tertemiz olmuş ve dolayısıyla da sayışlar artmıştır.
Bir gece vakti Emine aşağıdan gelen sesler üzerine uyanır ve yataktan
kalkıp sesin geldiği yöne doğru ilerler. Bu sesler Tevfik ve bir grup
arkadaşının toplanıp Tevfik’in Emine’nin dükkânda yaptığı hareketleri
ve yatak odasında yaptığı hareketleri arkadaşlarına anlatıyordu. Bunu
anlayan Emine hakaretlerle Tevfik ve arkadaşlarını dükkândan kovalar.
Tevfik Emine’ye kendini affettirmek için kapısının önünde gezer,
kendisini affetmesi için Emine’ye güzel sözler gönderirdi. Bunlardan
bir sonuç elde edemeyince Tevfik köşe başlarında içer. Bundan da
mahallelinin rahatsız olmasıyla komisere şikâyet ederler. Ve bu şikâyet
sonucunda mahkemeye çıkar ve mahkeme sonucunda Tevfik’i Gelibolu’ya
süreler.
Tevfik’ten ayrıldığında gebe olan Emine kısa bir süre sonra kızı olur.
Adını da Rabia koyalar. İmam Hacı İlhami Efendi, torununu tam bir din
eğitimi ile yetiştirirler. Rabia ise her okutulan namaz sürelerini
ezberlemekte zorlanmaz. Bunu üzerine baba kız Rabia’yı hafız yapmaya
karar verilerler. Verilen iyi ve güzel bir eğitimle hafız yaparlar.
Rabia’nın sesinin güzelliği kısa bir sürede duyulur ve ünü çabucak
yayılır. Bunda sonra mevlitlerde ve camilerde ilahiler okurdu. Bir gün
kendisini dinlemeye gelen Zaptiye Nazırı Selim Paşa’nın karısı Sabiha
Hanım hayran kalır ve Selim Paşa’ların konağının en itibarlı
misafirlerinden olur.
Konağın görevlilerinden olan Pregrini ile Mevlevi Dervişi Vehbi Dedeyi
musiki hocası olarak tutar. Bu arada babasını merak eden genç kız, bir
gün o nu gidip görmüştür ve yapılan tenkitlerin aksine onu çok
sevmiştir. Durumu öğrenen İmam “ya anneni, ya babanı” demesi üzerine
Emine babasını tercih eder, onunla birlikte yaşamaya başlarlar.
Selim Paşa’nın oğlu Hilmi Bey, hürriyet taraflısıdır. Bu durumu meydana
çıkmış ve bir gün Hilmi Bey, sözde bir görevle Şam’a sürgün edilmiştir.
Daha İstanbul’dayken Hilmi Bey’e Avrupa’dan gelen gazete, dergi gibi
bazı evraklar da kadın kılığına girerek, Fransız pastanesinden alıp
kendisine ulaştıransa Kız Tevfik’tir. O Şam’a yollandıktan sonra da bu
işlere devam eden Tevfik defasında yakalanır ve o da Şam’a sürülür.
Oğlunun bile sürgününe göz yuman, hatta padişaha sadakatini göstermek
için, bu işte rol oynayan Selim Paşa, Rabia’nın babasının felâketine
hiç aldırmamış; ama genç kıza olan ilgi ve yardımını da azaltmamıştır.
Ne var ki Rabia konaktan elini ayağını çeker.
Rabia, babası gittikten sonra, mahallelinin yardımı ve desteği ile onun
bıraktığı dükkânın işlerini yürütmeye çalışır. Bu arada kendisine en
yardım edenlerin arasında da İtalyan Pregrini ve Mevlevi dervişi Vehbi
dededir. Bu iki müzisyenin ikisi de öğrencilerini derin bir sevgiyle
bağlıdırlar.
Rabia’nın ünü şimdi daha da çok artmıştır. Ramazanlarda camilerde
mukabele okuduğu zaman kalabalıktan iğne atılsa yere düşmeyecek hale
gelir. Sık sık mevlitlere çağrılarak büyük itibar görmektedir.
Mümkün olduğu kadarıyla her yerde Rabia’yı izleyip, dinleyen
Pregrini’de yavaş yavaş bu aşkın etkisiyle Müslümanlığa karşı da derin
bir sevgi ve saygı duymuştur. Bir gün içini yakın dostu olan Vehbi
Dede’ye açar; “Müslüman olmak ve Rabia ile evlenmek istediğini”
bildirir. Vehbi Dede de bunu Rabia’ya açıklar. Tabi Rabia da
Pregrini’ye karşı ilgisiz değildir. Daha sonra ikisi anlaşıp
evlenirler. Pregrini verdiği sözde durup Müslüman olur ve adını Osman
olarak değiştirir.
İmamla, kızı Emine bir süre önce ölmüşlerdir. Osman eşini eski anıları
içinde mutlu kılmak için, imamın evini satın alır. Ev belli bir
zamandır kullanılmadığı için bakım gerekmektedir ve gerekli tamiratları
yapar. Dayayıp döşer ve oturulacak şekle getirir. Karı koça tam bir
anlaşma içerisinde bu evde yaşamaya başlarlar. Aradan geçen belli bir
zaman sonra bir de oğulları olur.
Yıl 1980’i bulmuş, ülkede Meşrutiyet ilan olmuştur. Eski yönetimin
kahrına uğrayıp sürgüne gönderilenler birer birer İstanbul’a
dönmektedirler. Bu arada bir gün Rabia Tevfik öğle hürriyet kahramanı
falan değildir, ama ne zarar. Eski yönetimin kahrına uğradı mı?
Uğramadı mı? Kahraman sayılacaktır. Nitekim vapurdan indiği zaman
Sinekli Bakkal’ın yaşlı, genç bütün ileri gelenleri kendisini “Yaşa,
Varol” larla karşılarlar, nutuklar söylenir, omuzlara alınır.
Artık yaşlanmış, göbek bağlamış, yorulmuş bir adam olan Kız Tevfik’in
bütün bu olan biten karşısında şaşkındır; ama getirilip de kucağına “Bu
da torunun…” diyerek nur topu gibi bir oğlan çocuğu verildiği zaman,
engin bir mutluluk içinde kendine gelir.
Kitabın Yazarı : HALİDE EDEİP-ADIVAR
Kitabın Adı : SİNEKLİ BAKKAL
Kitabın basım yılı - Baskı : 1997 – 47.Baskı
Romanda adı geçen kişiler :
Bakkal Mustafa Efendi : İstanbul Bakkaliyesi’nin sahibi, Tevfik’in dayısı.
Tevfik (Kız Tevfik) : Karagöz ve Ortaoyunu sanatçısı.
Emine : İmam’ın kızı,Tevfik’in karısı ve Rabia’nın annesi.
Peregrini (Osman) : Peregrini, Garp müziğinin üstadı olan, kulağı çok hassas bir müzik hocası.
Rabia : Tevfik ile Emine’nin kızı.
İmam Hacı İlhami Efendi : Mahallenin imamı.
Vehbi Dede : Dini, ama bilhassa tasavvufu temsil ediyor.
Selim Paşa : Hükümdarın Zaptiye Nazırı.
Sabiha Hanım : Selim Paşa’nın karısı.
Hilmi : Selim Paşa ile Sabiha Hanım’ın oğlu.Jön Türk. Genç ve devrimci aydınları temsil ediyor.
Mihri : Selim Paşa’nın kızı.
Rakım Amca (Cüce) : Tevfik’in oyuncu arkadaşlarından.
Bilal : Rumelili Bahçıvan Ramazan Ağa’nın yeğeni.
Tulumbacı Başı Sabit Beyağabey : Mahallenin Tulumbacı başlarından en hatırı sayılırı.
Çingene Penbe : Batıl inançları bol olan bir çingene.
Kanarya : Sabiha Hanım’ın alıp yetiştirdiği bir güzel Çerkes kızı. Daha
sonra saraya Kadın Hanım’a verilen böylece saraya giren birisi.
Nejat Bey : Padişahın yeğeni.
Safvet Bey : İkinci Mabeyinci.
Dürnev : Selim Paşa’ların gelini; Hilmi’nin eşi.
Galip : Hilmi’nin Jön Türk arkadaşlarından. Annesi ölmüş, zengin bir babanın oğlu.
Şevki : Hilmi’nin Jön Türk arkadaşlarından.
Zati Bey : (Yeni) Dahiliye Nazırı.
Bayram Ağa : Selim Paşa’nın bahçıvanı.
Behire Hanım : Safvet Bey’in kız kardeşinin kızı.
Arif : Safvet Bey’in yetim yeğeni.
Muavin Rana Bey : Selim Paşa’nın yardımcısı.
Gözpatlatan Muzaffer : Tehlikeli, siyasi sanıkları sorgulamayla memur.
Misis Hopkins : Robert Koleji’nin İngilizce hocasının madamı.
Ebe Zehra Hanım : Mahallenin ebesi.
Kahya Şükriye Hanım : Sabiha Hanım’ın kahyası.
Uşak Şevket Ağa : Selim Paşa’nın uşağı.
Eskici Fehmi Efendi : Sinekli Bakkal’ın umumi ve içtimai hayatına, her
vesileyle karışan; ihtiyar heyetinin hatırı sayılır azalarından.
Bekçi Ramazan Ağa : Sinekli Bakkal bekçisi.
Doktor Kasım : Dahiliyeci. Türk tıbbına Alman fennini, biraz da katılığını getiren meşhur simalardan. Rabia’nın doktorlarından.
Doktor Salim : Jinekolog. Türk tıbbına Alman fennini ve katılığını sokan diğer meşhur sima. Rabia’nın doktoru.
İkbal Hanım : İkinci Mabeyinci Safvet Beyin süt ninesi ve yalının hanımı.
Eleni : Osman’ın aşçısı.
( H A L İ D E E D E İ P – A D I V A R )
Sinekli Bakkal olayın geçtiği bu dar sokağın adını almıştır. Ve bu
sokaktaki evler iki katlıdır. Sokağın başından evlerin pencerelerine
baktığınızda, evlerin pencerelerin önünde çeşit çeşit, renk renk
çiçeklerin olduğunu görmek mümkündür.
Burası dünyanın herhangi bir yerindeki fukara mahallesinde farkı
yoktur. Bir geçitten çok toplantı yeri; mahalleli hep burada muhabbet
eder, kavga eder, eğlenir. Hatta ihtiyarlar çeşme başında doğuran
kadınların olduğunu bile söylerler.
Eğer bu sokakta yabancı biri durur, su dolduran kadınlarla muhabbet
ederse bir kınalı parmak ona iki yerden birini gösterir. Biri Mustafa
Efendi’nin “İstanbul Bakkaliyesi”, diğeri ise İmamın evi. Birincisi
sokağın ortasında ki evlerin birinin altındadır. Diğeri ise sokağın tek
üç katlı binasıdır. Fakat kapısı öteki sokağa açılır, küçük Sinekli
Bakkal. Zengin-fakir, çevre halkı, ölüm-doğum, nikah gibi hayati
meselelerde o eve gelmek zorundadırlar.
İmama göre hayatta iki yol vardır. Biri cennet, diğeri cehenneme çıkar.
İmama göre zevke, cümbüşe düşkün gafillerdir. Cennet yolcuları ise
gülmezler. Onlara göre zevk, neşe veren her şey günahtır.
İmam karısını gençken kaybetti, bir daha da dünya evine girmedi. Emine
adlı kızından başka kimsesi yoktur. Temizdi, hamarattı, titizdi ve de
mahalle çocuklarıyla oynamayı da hiç sevmezdi. Suratsızdı, gülmezdi
yani kısacası imamın inancının timsaliydi. Emine on yedi yaşında iken
mahallede haylazlığıyla ün yapmış zenne rolüyle çıkan “Kız Tevfik” diye
bir ****kanlıyla kaçmıştı. Hiç bir ortak yanları olmayan, akla mantığa
sığmayan bu iki kişiyi tabiat birleştirmişti.
Kız Tevfik erkeler tarafından sevilmezdi. Çünkü kendinin yaptığı
makyajlar hiç te hoşlarına gitmezdi. Fakat buna rağmen en ciddi olanı
bile gülmekten kendini alamazdı. Hatta Zaptiye Nazırı Selim Paşa da
Tevfik’i gitmiş ve izleyip kahkahalarını tutamamıştır.
Bu yıl içerisinde hem dayısını hem de annesini kaybetmiştir. Birinden dükkân, diğerinde de bahçeli bir ev kalmıştır.
Emine Tevfik’in ağzından oyunculuğu bırakıp bakkal dükkânı
işleteceğinin sözünü alır almaz imamın evinden kaçtı. Bu evliliği
mahallelinin yardımıyla başka mahallede kıyılmıştır. İmamın kızı
Tevfik’in evine geldiği gün tüm mahallelinin karlısında Emine’yi
evlatlıktan reddetmiştir.
Tevfik’in yattığı katlığı, çalıştığı zaman belli değildi. Bu huyları da
dükkânda da boy göstermektedir. Bütün malların bayat, dükkân ise pislik
içerisindedir. Ve de gelen müşteriler yavaş yavaş da azalmaktadır. Bunu
hemen sezen Emine Tevfik’i tam bir çırak gibi kullanır. Emine’nin
idaresinde dükkân tertemiz olmuş ve dolayısıyla da sayışlar artmıştır.
Bir gece vakti Emine aşağıdan gelen sesler üzerine uyanır ve yataktan
kalkıp sesin geldiği yöne doğru ilerler. Bu sesler Tevfik ve bir grup
arkadaşının toplanıp Tevfik’in Emine’nin dükkânda yaptığı hareketleri
ve yatak odasında yaptığı hareketleri arkadaşlarına anlatıyordu. Bunu
anlayan Emine hakaretlerle Tevfik ve arkadaşlarını dükkândan kovalar.
Tevfik Emine’ye kendini affettirmek için kapısının önünde gezer,
kendisini affetmesi için Emine’ye güzel sözler gönderirdi. Bunlardan
bir sonuç elde edemeyince Tevfik köşe başlarında içer. Bundan da
mahallelinin rahatsız olmasıyla komisere şikâyet ederler. Ve bu şikâyet
sonucunda mahkemeye çıkar ve mahkeme sonucunda Tevfik’i Gelibolu’ya
süreler.
Tevfik’ten ayrıldığında gebe olan Emine kısa bir süre sonra kızı olur.
Adını da Rabia koyalar. İmam Hacı İlhami Efendi, torununu tam bir din
eğitimi ile yetiştirirler. Rabia ise her okutulan namaz sürelerini
ezberlemekte zorlanmaz. Bunu üzerine baba kız Rabia’yı hafız yapmaya
karar verilerler. Verilen iyi ve güzel bir eğitimle hafız yaparlar.
Rabia’nın sesinin güzelliği kısa bir sürede duyulur ve ünü çabucak
yayılır. Bunda sonra mevlitlerde ve camilerde ilahiler okurdu. Bir gün
kendisini dinlemeye gelen Zaptiye Nazırı Selim Paşa’nın karısı Sabiha
Hanım hayran kalır ve Selim Paşa’ların konağının en itibarlı
misafirlerinden olur.
Konağın görevlilerinden olan Pregrini ile Mevlevi Dervişi Vehbi Dedeyi
musiki hocası olarak tutar. Bu arada babasını merak eden genç kız, bir
gün o nu gidip görmüştür ve yapılan tenkitlerin aksine onu çok
sevmiştir. Durumu öğrenen İmam “ya anneni, ya babanı” demesi üzerine
Emine babasını tercih eder, onunla birlikte yaşamaya başlarlar.
Selim Paşa’nın oğlu Hilmi Bey, hürriyet taraflısıdır. Bu durumu meydana
çıkmış ve bir gün Hilmi Bey, sözde bir görevle Şam’a sürgün edilmiştir.
Daha İstanbul’dayken Hilmi Bey’e Avrupa’dan gelen gazete, dergi gibi
bazı evraklar da kadın kılığına girerek, Fransız pastanesinden alıp
kendisine ulaştıransa Kız Tevfik’tir. O Şam’a yollandıktan sonra da bu
işlere devam eden Tevfik defasında yakalanır ve o da Şam’a sürülür.
Oğlunun bile sürgününe göz yuman, hatta padişaha sadakatini göstermek
için, bu işte rol oynayan Selim Paşa, Rabia’nın babasının felâketine
hiç aldırmamış; ama genç kıza olan ilgi ve yardımını da azaltmamıştır.
Ne var ki Rabia konaktan elini ayağını çeker.
Rabia, babası gittikten sonra, mahallelinin yardımı ve desteği ile onun
bıraktığı dükkânın işlerini yürütmeye çalışır. Bu arada kendisine en
yardım edenlerin arasında da İtalyan Pregrini ve Mevlevi dervişi Vehbi
dededir. Bu iki müzisyenin ikisi de öğrencilerini derin bir sevgiyle
bağlıdırlar.
Rabia’nın ünü şimdi daha da çok artmıştır. Ramazanlarda camilerde
mukabele okuduğu zaman kalabalıktan iğne atılsa yere düşmeyecek hale
gelir. Sık sık mevlitlere çağrılarak büyük itibar görmektedir.
Mümkün olduğu kadarıyla her yerde Rabia’yı izleyip, dinleyen
Pregrini’de yavaş yavaş bu aşkın etkisiyle Müslümanlığa karşı da derin
bir sevgi ve saygı duymuştur. Bir gün içini yakın dostu olan Vehbi
Dede’ye açar; “Müslüman olmak ve Rabia ile evlenmek istediğini”
bildirir. Vehbi Dede de bunu Rabia’ya açıklar. Tabi Rabia da
Pregrini’ye karşı ilgisiz değildir. Daha sonra ikisi anlaşıp
evlenirler. Pregrini verdiği sözde durup Müslüman olur ve adını Osman
olarak değiştirir.
İmamla, kızı Emine bir süre önce ölmüşlerdir. Osman eşini eski anıları
içinde mutlu kılmak için, imamın evini satın alır. Ev belli bir
zamandır kullanılmadığı için bakım gerekmektedir ve gerekli tamiratları
yapar. Dayayıp döşer ve oturulacak şekle getirir. Karı koça tam bir
anlaşma içerisinde bu evde yaşamaya başlarlar. Aradan geçen belli bir
zaman sonra bir de oğulları olur.
Yıl 1980’i bulmuş, ülkede Meşrutiyet ilan olmuştur. Eski yönetimin
kahrına uğrayıp sürgüne gönderilenler birer birer İstanbul’a
dönmektedirler. Bu arada bir gün Rabia Tevfik öğle hürriyet kahramanı
falan değildir, ama ne zarar. Eski yönetimin kahrına uğradı mı?
Uğramadı mı? Kahraman sayılacaktır. Nitekim vapurdan indiği zaman
Sinekli Bakkal’ın yaşlı, genç bütün ileri gelenleri kendisini “Yaşa,
Varol” larla karşılarlar, nutuklar söylenir, omuzlara alınır.
Artık yaşlanmış, göbek bağlamış, yorulmuş bir adam olan Kız Tevfik’in
bütün bu olan biten karşısında şaşkındır; ama getirilip de kucağına “Bu
da torunun…” diyerek nur topu gibi bir oğlan çocuğu verildiği zaman,
engin bir mutluluk içinde kendine gelir.
Kitabın Yazarı : HALİDE EDEİP-ADIVAR
Kitabın Adı : SİNEKLİ BAKKAL
Kitabın basım yılı - Baskı : 1997 – 47.Baskı
Romanda adı geçen kişiler :
Bakkal Mustafa Efendi : İstanbul Bakkaliyesi’nin sahibi, Tevfik’in dayısı.
Tevfik (Kız Tevfik) : Karagöz ve Ortaoyunu sanatçısı.
Emine : İmam’ın kızı,Tevfik’in karısı ve Rabia’nın annesi.
Peregrini (Osman) : Peregrini, Garp müziğinin üstadı olan, kulağı çok hassas bir müzik hocası.
Rabia : Tevfik ile Emine’nin kızı.
İmam Hacı İlhami Efendi : Mahallenin imamı.
Vehbi Dede : Dini, ama bilhassa tasavvufu temsil ediyor.
Selim Paşa : Hükümdarın Zaptiye Nazırı.
Sabiha Hanım : Selim Paşa’nın karısı.
Hilmi : Selim Paşa ile Sabiha Hanım’ın oğlu.Jön Türk. Genç ve devrimci aydınları temsil ediyor.
Mihri : Selim Paşa’nın kızı.
Rakım Amca (Cüce) : Tevfik’in oyuncu arkadaşlarından.
Bilal : Rumelili Bahçıvan Ramazan Ağa’nın yeğeni.
Tulumbacı Başı Sabit Beyağabey : Mahallenin Tulumbacı başlarından en hatırı sayılırı.
Çingene Penbe : Batıl inançları bol olan bir çingene.
Kanarya : Sabiha Hanım’ın alıp yetiştirdiği bir güzel Çerkes kızı. Daha
sonra saraya Kadın Hanım’a verilen böylece saraya giren birisi.
Nejat Bey : Padişahın yeğeni.
Safvet Bey : İkinci Mabeyinci.
Dürnev : Selim Paşa’ların gelini; Hilmi’nin eşi.
Galip : Hilmi’nin Jön Türk arkadaşlarından. Annesi ölmüş, zengin bir babanın oğlu.
Şevki : Hilmi’nin Jön Türk arkadaşlarından.
Zati Bey : (Yeni) Dahiliye Nazırı.
Bayram Ağa : Selim Paşa’nın bahçıvanı.
Behire Hanım : Safvet Bey’in kız kardeşinin kızı.
Arif : Safvet Bey’in yetim yeğeni.
Muavin Rana Bey : Selim Paşa’nın yardımcısı.
Gözpatlatan Muzaffer : Tehlikeli, siyasi sanıkları sorgulamayla memur.
Misis Hopkins : Robert Koleji’nin İngilizce hocasının madamı.
Ebe Zehra Hanım : Mahallenin ebesi.
Kahya Şükriye Hanım : Sabiha Hanım’ın kahyası.
Uşak Şevket Ağa : Selim Paşa’nın uşağı.
Eskici Fehmi Efendi : Sinekli Bakkal’ın umumi ve içtimai hayatına, her
vesileyle karışan; ihtiyar heyetinin hatırı sayılır azalarından.
Bekçi Ramazan Ağa : Sinekli Bakkal bekçisi.
Doktor Kasım : Dahiliyeci. Türk tıbbına Alman fennini, biraz da katılığını getiren meşhur simalardan. Rabia’nın doktorlarından.
Doktor Salim : Jinekolog. Türk tıbbına Alman fennini ve katılığını sokan diğer meşhur sima. Rabia’nın doktoru.
İkbal Hanım : İkinci Mabeyinci Safvet Beyin süt ninesi ve yalının hanımı.
Eleni : Osman’ın aşçısı.