ROMANIN ÖZETİ:
Roman kahramanı Zeze çok çocuklu yoksul bir ailenin küçük çocuklarından
biridir. Olaylar işsizlik yüzünden ruhsal bunalımlar geçiren bir baba,
kardeşlerinin sorumluluğunu üstlenmiş bir ağabey ve ablalar etrafında
gelişir. Küçük kardeşi Luis henüz yaşananları algılayamayacak kadar
küçüktür. Anne karakteri ise siliktir. Çünkü anne, ailenin geçimini
sağlamak için çalışmak zorundadır ve çocuklarına ayıracak hiç vakti
yoktur. Kısacası aile fertleri Zeze’yi anlayabilmekten çok uzaktır.
Zeze’nin mahalledeki insanlara yaptığı, çoğu kez zarar verme boyutuna
ulaşan, şakalar ve yaramazlıklar, aslında yaşadığı yalnızlık
duygusundan kaynaklanır. Ama o çevresindeki insanların söylediği gibi
kendini “şeytanın vaftiz oğlu” sanır. Kötü bir çocuk olduğuna inanır.
Yüreğindeki sevgi açığını kapatmak için hayali arkadaşlar yaratır.
Bunlardan biri bir yarasadır. Diğeriyse yeni evlerine taşındıklarında
her çocuğun bahçedeki ağaçlardan birini seçmesiyle ortaya çıkar: Hiç
kimsenin beğenmediği bir şeker portakalı fidanı... Zeze, bu hiç de adil
olmayan paylaşımda payına düşeni kabullendiğinde artık bir dostu daha
olmuştur. Onlara isim takar ve onlarla konuşur.
Aile fertleri dışında Zeze’yle ilgilenen birkaç kişi göze çarpar.
Bunlardan biri Edmundo Dayı, diğeriyse Zeze’nin öğretmenidir. Edmundo
Dayı ona aradığı sevgiyi değilse de en azından ara sıra para verir ve
kendince yeni şeyler öğretir. Öğretmense söylenenlerin aksine Zeze’nin
mükemmel bir çocuk olduğu görüşündedir.
Bir süre sonra bir sokak şarkıcısı ortaya çıkar. Zeze onunla birlikte
sokak sokak dolaşıp şarkı söylemeye başlar. Bu Zeze’nin severek yaptığı
tek şeydir. Adam açık saçık şarkılar söylediği için babası onunla
arkadaşlık etmesini istemez. Zeze bunu anlayamaz. Çünkü söylediği
şarkıların anlamını bilmez. Bir gün sırf babasını mutlu etmek için ona
bu şarkılardan birini söyler. Ve hayatının en kötü dayağını yer. Bu
olaya en çok Gloria üzülür; aile fertlerinin onu dövmelerini yasaklar.
Zeze, en büyük dostunu yine bir yaramazlık sonucu tanır. Bu daha çok
tehlikeli bir oyundur. Hareket halindeki arabaların arkasına yapışıp
rüzgarı ve hızı hissetmek, onun deyimi ile yarasa olmak... Portekizli
Manuel Valadares ‘in arabası çok fiyakalıdır. Bu yüzden yarasa olma
oyununu bu araba üzerinde denemek için büyük bir istek duyar ve iş
başındayken yakalanır. Portekizli poposuna vurup onu çevredeki herkese
karşı rezil etmiştir. Yüreği yoğun bir nefret duygusuyla dolar.
Sonraları onu daha yakından tanıma şansına sahip olur. Ve bu adam
yaşamdaki en çok sevdiği insan haline gelir.
Babasından yediği dayaktan sonra intihar etmeyi düşünür. Ama
Portekizli’nin desteğiyle vazgeçer. Ondan kendisini evlat edinmesini
ister. Ne yazık ki adamın ömrü buna yetmez. Bir süre sonra ölüm haberi
gelir. Talihsiz bir trafik kazası geçirmiştir. Portekizli’nin ölümü
Zeze’yi yaşamdan koparır. Daha sonra kendi içinde yaşadığı bir iç savaş
başlar. Bu birkaç günlük süreç aynı zamanda Zeze’nin büyüme sürecidir.
Hastalığı esnasında şeker portakalının çiçek açtığını öğrenir. Ama
artık ne o, ne de yarasa önemlidir. Yaşadığı büyük acı Zeze’yi
olgunlaştırmıştır
Roman kahramanı Zeze çok çocuklu yoksul bir ailenin küçük çocuklarından
biridir. Olaylar işsizlik yüzünden ruhsal bunalımlar geçiren bir baba,
kardeşlerinin sorumluluğunu üstlenmiş bir ağabey ve ablalar etrafında
gelişir. Küçük kardeşi Luis henüz yaşananları algılayamayacak kadar
küçüktür. Anne karakteri ise siliktir. Çünkü anne, ailenin geçimini
sağlamak için çalışmak zorundadır ve çocuklarına ayıracak hiç vakti
yoktur. Kısacası aile fertleri Zeze’yi anlayabilmekten çok uzaktır.
Zeze’nin mahalledeki insanlara yaptığı, çoğu kez zarar verme boyutuna
ulaşan, şakalar ve yaramazlıklar, aslında yaşadığı yalnızlık
duygusundan kaynaklanır. Ama o çevresindeki insanların söylediği gibi
kendini “şeytanın vaftiz oğlu” sanır. Kötü bir çocuk olduğuna inanır.
Yüreğindeki sevgi açığını kapatmak için hayali arkadaşlar yaratır.
Bunlardan biri bir yarasadır. Diğeriyse yeni evlerine taşındıklarında
her çocuğun bahçedeki ağaçlardan birini seçmesiyle ortaya çıkar: Hiç
kimsenin beğenmediği bir şeker portakalı fidanı... Zeze, bu hiç de adil
olmayan paylaşımda payına düşeni kabullendiğinde artık bir dostu daha
olmuştur. Onlara isim takar ve onlarla konuşur.
Aile fertleri dışında Zeze’yle ilgilenen birkaç kişi göze çarpar.
Bunlardan biri Edmundo Dayı, diğeriyse Zeze’nin öğretmenidir. Edmundo
Dayı ona aradığı sevgiyi değilse de en azından ara sıra para verir ve
kendince yeni şeyler öğretir. Öğretmense söylenenlerin aksine Zeze’nin
mükemmel bir çocuk olduğu görüşündedir.
Bir süre sonra bir sokak şarkıcısı ortaya çıkar. Zeze onunla birlikte
sokak sokak dolaşıp şarkı söylemeye başlar. Bu Zeze’nin severek yaptığı
tek şeydir. Adam açık saçık şarkılar söylediği için babası onunla
arkadaşlık etmesini istemez. Zeze bunu anlayamaz. Çünkü söylediği
şarkıların anlamını bilmez. Bir gün sırf babasını mutlu etmek için ona
bu şarkılardan birini söyler. Ve hayatının en kötü dayağını yer. Bu
olaya en çok Gloria üzülür; aile fertlerinin onu dövmelerini yasaklar.
Zeze, en büyük dostunu yine bir yaramazlık sonucu tanır. Bu daha çok
tehlikeli bir oyundur. Hareket halindeki arabaların arkasına yapışıp
rüzgarı ve hızı hissetmek, onun deyimi ile yarasa olmak... Portekizli
Manuel Valadares ‘in arabası çok fiyakalıdır. Bu yüzden yarasa olma
oyununu bu araba üzerinde denemek için büyük bir istek duyar ve iş
başındayken yakalanır. Portekizli poposuna vurup onu çevredeki herkese
karşı rezil etmiştir. Yüreği yoğun bir nefret duygusuyla dolar.
Sonraları onu daha yakından tanıma şansına sahip olur. Ve bu adam
yaşamdaki en çok sevdiği insan haline gelir.
Babasından yediği dayaktan sonra intihar etmeyi düşünür. Ama
Portekizli’nin desteğiyle vazgeçer. Ondan kendisini evlat edinmesini
ister. Ne yazık ki adamın ömrü buna yetmez. Bir süre sonra ölüm haberi
gelir. Talihsiz bir trafik kazası geçirmiştir. Portekizli’nin ölümü
Zeze’yi yaşamdan koparır. Daha sonra kendi içinde yaşadığı bir iç savaş
başlar. Bu birkaç günlük süreç aynı zamanda Zeze’nin büyüme sürecidir.
Hastalığı esnasında şeker portakalının çiçek açtığını öğrenir. Ama
artık ne o, ne de yarasa önemlidir. Yaşadığı büyük acı Zeze’yi
olgunlaştırmıştır