YAŞLI ADAM VE DENİZ
İHTİYAR BALIKÇI
Sandalıyla balıkçılık yapan, Santiago isimli yaşlı balıkçı, tam seksen
dört gündür bir tane dahi balık avlayamamıştı. Bu yüzden, yıllardan
beri kendisine yardımcılık yapan küçük Manolin bile, başka bir
balıkçının yanında çalışmaya başlamıştı. Ama, yine de fırsat buldukça
gelip, yaşlı balıkçıya yardım ediyordu.
Diğer balıkçılar, artık onunla dalga geçiyorlardı. O ise, hava*nın
açılmasını bekliyordu. Niyeti alabildiğine açılmak ve avlana-madığı
günlerin acısını çıkarmaktı. Böylece, ne kadar İyi bir balık*çı
olduğunu dost, düşman yeniden görecekti.
O gece rüyasında, yüksek dağlarda, altın sarısı kumsallarda gezindi,
mavi denizlerde dolandı, durdu. Sabah olmadan uyandı ve gidip Manolin’i
uyandırdı. Kahvelerini içtikten sonra, Manolin ‘in yardımı ile kayığını
denize indirdi ve açıldı.
Güneş doğmak üzereydi. Yaşlı adam kürekleri çekerken, u-çan balıkların
suyu yararak dışarı fırlayışlarını, uçarken kanatla*rının tısladığını
duyuyordu.
Durmadan kürek çekti. Hep aynı hızla çektiği için yorgunluk duymuyordu.
Güneş denizin üzerinde gözükünce, kendisiyle kıyı arasında dağılmış
sandalları görebildi. Karanlık sulara bakıyor, denizin derinliklerinde
dimdik inen oltaları izliyordu. Bu arada, baş taraf*taki oltası
titredi. Çekince, beş kiloluk bir orkinosun oltanın ucun*da olduğunu
gördü. “İyi yem olur” diye kendi kendine konuştu. Bugün seksen beşinci
gündü. Mutlaka balık yakalaması lazımdı.
“Tamam” dedi ve bütün dikkatini oltaya verdi. Mutlaka vu*ran bir
kıhçbalığı idi. Yaklaşık yüz kulaç derinliğindeki oltanın ucundaki
yemleri yiyordu. Oltanın ipini yavaşça gevşetti. Böylece, balık yemi
rahatlıkla yiyebilecek ve yakalanacaktı. “Haydi, biraz daha ye” diye
yine konuştu.
“Haydi bakalım” diyerek oltayı iki eliyle kavradı ve Ancak, onu bir
parmak bile yukarı alamamıştı. İyi ki oltası çok sağlamdı. Ama, tekne
ağır ağır sürükleniyordu.
Roller değişmişti. Yaşlı adam balığı çekeceğine, balık yaşlı adamı çekiyordu.
Böylece güneş battı. “Keşke Manolin’de yanımda olsaydı, hem bana yardım
eder, hem de ne kadar büyük bir balık yakaladığımı görür*dü. Hem, İnsan
yaşlanınca, yalnız kalmamalı…” Hem böyle düşünü*yor, hem de yakaladığı
balığın nasıl bir şey olduğunu kestirmeye çalışıyordu.
Tan yeri ağarmak üzereydi ki, balık yemlerden birini kaptı. Çubuğun
biri kırıldı. Hemen, ustalıkla bıçağını çıkarıp, oltaları kesti ve
birbirine bağladı. Bütün bunları, tek eliyle yapıyordu. Yedekte altı
tane oltası daha vardı.
Güneş biraz yükselince, balığın henüz yorulmamış olduğunu anladı. Bu
direnişinden dolayı, balığa saygı duyuyordu. Bir ara gözü, kayığına
konan kuşa takıldı. Ona bakarken, balık birden bire oltayı çekti. Yaşlı
balıkçı denize düşmese de, yere kapaklan*maktan kurtulamadı. Bu arada,
sol eli olta tarafından kesilmiş, tamamiyle hissiz bir hal almıştı.
Dinlenmesi ve canlanması için, sağ elini devreye soktu.
Birden, sağ eliyle tuttuğu oltanın gerginliğinde bir değişiklik sezdi.
Oltanın yavaşça yükseldiğini gördü. Olta düzenli olarak yükseldi.
Sonra, sandalın baş yönünde bir şişlik göründü ve balık fırladı.
Yükseldi, yükseldi, sonu gelmiyordu. Güneşte pırıl pırıl parlıyordu.
Sonra tekrar suya daldı. Tekneden en az yarım metre daha uzundu.
“Onu öldürmek zorundayım, iriliğine ve güzelliğine rağmen bunu yapmalıyım” dedi. ‘ ı
Öğleden sonra, sandal hala ağır ağır ilerliyordu. Balık bir ke*re daha
yüzeye kadar çıktı ama zıplayamadı. Böylece, vakit yine akşam olmuştu.
Bu arada, oltayı kolundan söküp, kayığa sıkıca bağladı. Biraz
dinlenmesi ve karnını doyurması gerekiyordu. Yakalamış olduğu yunus
balığını dilimledi ve yedi. Şimdi de biraz uyuyacaktı. Olta*yı tekrar
aldı ve eline doladı ve uyumak için biraz uzandı. Tam dalmıştı ki, eli
hızla suratına çarptı. Olta, sağ boşalıyordu. Güç bela, ellerini
parçalama pahasına da olsa, kont*rolü sağladı, ancak halen yattığı
yerden kalkamamıştı. Sonra, yavaş yavaş doğruldu.
Denize açılalı üçüncü gün olmuştu. Ve balık, teknenin etra*fında dönüp
duruyordu. Yaklaşık iki saat, balığın bu dönüşleri devam etti. Ancak,
her dönüşü daha kısa oluyordu. Anlaşılan oydu ki, balık da son kozunu
oynuyordu. Yaşlı denizcinin de balıktan farkı yoktu. “Sonuna gelmişken,
yenilmemeliyim” diye sü*rekli kendisine cesaret ve güç veriyordu.
Saatlerce, balık dondu, zıpladı. Gitti, geldi. Yaşlı balıkçı ne*redeyse
pes etmek üzereydi ki, sonunda, balığın yaklaştığı bir anda zıpkınını
saplamayı başardı. Zıpkını yiyen dev balık birden bire canlandı ve
hızla uzaklaştı. Belli ki o da son kozlarını oynuyordu. Yaşlı adamın
gözleri karardı, başı döndü. Yine de oltanın ipini yavaşça gevşetmeyi
becerebildi. Bir müddet sonra baktığında, balığın suyun üstünde
kımıldamadan durduğunu gördü.
Şimdi de balığı taşımak için, kafasını toparlamalıydı. En a-zından yedi
yüz kilo gelirdi. Önce, baş tarafına gidip, solungaçla*rından ipi
geçirdi. Böylece, balığı sandalın baş, orta ve kıç tarafına bağladı.
Sonra da yelkenleri açarak, yavaş yavaş yol almaya baş*ladı.
Kan kokusunu alan bir köpek balığı, yaklaşık bir saatten beri kayığın
ve balığın peşindeydi. Bİr müddet sonra yaklaştı ve balık*tan kocaman
bir et parçası kopardı. Yaşlı balıkçı, zıpkınım olanca hıncıyla tam
gözünün üstüne saplayarak, onu öldürdü. Ancak, kan kokusunun artması
hiç de iyi değildi.
Nitekim çok geçmeden iki köpek balığı daha göründü. Yaşlı adam bütün
gücü ve ustalığıyla, ikisinin de hakkından gelmeyi başardı. Ancak, bu
zamana kadar, balığının dörtte bîri de saldır*ganlar tarafından
yenilmişti.Kayık gidiyor, ama henüz hiçbir ışık gözükmüyordu. Gece
olunca, bu sefer sayısını bilmediği köpek balığı hücumu başladı. Artık
karşı koymanın faydasız olduğunu biliyordu. Yine de, sopa*sı ile
elinden geldiği kadar vurdu, vurdu. Sopası yitince, dümenin tahta
kolunu kaptığı gibi, balığın başına saldıran köpek balığına, gücünün
son kırıntılarım toplayarak, yine tüm hıncı ile vurdu, vurdu. Son köpek
balığı buydu. Ancak, yenecek bir şey de kal*mamıştı.
Şimdi tek hedefi, evine varmaktı. Bütün ustalığını kullana*rak, saatler
sonra küçük limana girdi. Tekneyi elinden geldiğince yanaştırıp,
bağladı. Sonra da sereni toplayıp sırtına attı ve evin yolunu tuttu. O
kadar yorgundu ki. Eve varır varmaz hemen uyudu.
Sabahleyin çocuk kapıyı açıp girdiğinde, yaşlı balıkçı halen uyuyordu.
Çocuk onun ellerini görünce ağlamaya başladı. Sonra kahveden kahve aldı
ve yaşlı adamın yanma döndü. Uyanıncaya kadar başından ayrılmadı.
Uyanınca, kahvesini uzattı.
Çocuğu görünce, “Yendiler beni Manolin, yendiler beni” dedi. Çocuk da,
“sem balık değil ötekiler yendi” diye karşılık verdi. Sonra, yaşlı adam
yeniden uyudu. Çocuk hep başındaydı. Artık ne olur*sa olsun, yaşlı
adamla beraber balığa çıkacaktı. Çünkü o usta bir balıkçıydı ve ondan
öğreneceği çok şey vardı
İHTİYAR BALIKÇI
Sandalıyla balıkçılık yapan, Santiago isimli yaşlı balıkçı, tam seksen
dört gündür bir tane dahi balık avlayamamıştı. Bu yüzden, yıllardan
beri kendisine yardımcılık yapan küçük Manolin bile, başka bir
balıkçının yanında çalışmaya başlamıştı. Ama, yine de fırsat buldukça
gelip, yaşlı balıkçıya yardım ediyordu.
Diğer balıkçılar, artık onunla dalga geçiyorlardı. O ise, hava*nın
açılmasını bekliyordu. Niyeti alabildiğine açılmak ve avlana-madığı
günlerin acısını çıkarmaktı. Böylece, ne kadar İyi bir balık*çı
olduğunu dost, düşman yeniden görecekti.
O gece rüyasında, yüksek dağlarda, altın sarısı kumsallarda gezindi,
mavi denizlerde dolandı, durdu. Sabah olmadan uyandı ve gidip Manolin’i
uyandırdı. Kahvelerini içtikten sonra, Manolin ‘in yardımı ile kayığını
denize indirdi ve açıldı.
Güneş doğmak üzereydi. Yaşlı adam kürekleri çekerken, u-çan balıkların
suyu yararak dışarı fırlayışlarını, uçarken kanatla*rının tısladığını
duyuyordu.
Durmadan kürek çekti. Hep aynı hızla çektiği için yorgunluk duymuyordu.
Güneş denizin üzerinde gözükünce, kendisiyle kıyı arasında dağılmış
sandalları görebildi. Karanlık sulara bakıyor, denizin derinliklerinde
dimdik inen oltaları izliyordu. Bu arada, baş taraf*taki oltası
titredi. Çekince, beş kiloluk bir orkinosun oltanın ucun*da olduğunu
gördü. “İyi yem olur” diye kendi kendine konuştu. Bugün seksen beşinci
gündü. Mutlaka balık yakalaması lazımdı.
“Tamam” dedi ve bütün dikkatini oltaya verdi. Mutlaka vu*ran bir
kıhçbalığı idi. Yaklaşık yüz kulaç derinliğindeki oltanın ucundaki
yemleri yiyordu. Oltanın ipini yavaşça gevşetti. Böylece, balık yemi
rahatlıkla yiyebilecek ve yakalanacaktı. “Haydi, biraz daha ye” diye
yine konuştu.
“Haydi bakalım” diyerek oltayı iki eliyle kavradı ve Ancak, onu bir
parmak bile yukarı alamamıştı. İyi ki oltası çok sağlamdı. Ama, tekne
ağır ağır sürükleniyordu.
Roller değişmişti. Yaşlı adam balığı çekeceğine, balık yaşlı adamı çekiyordu.
Böylece güneş battı. “Keşke Manolin’de yanımda olsaydı, hem bana yardım
eder, hem de ne kadar büyük bir balık yakaladığımı görür*dü. Hem, İnsan
yaşlanınca, yalnız kalmamalı…” Hem böyle düşünü*yor, hem de yakaladığı
balığın nasıl bir şey olduğunu kestirmeye çalışıyordu.
Tan yeri ağarmak üzereydi ki, balık yemlerden birini kaptı. Çubuğun
biri kırıldı. Hemen, ustalıkla bıçağını çıkarıp, oltaları kesti ve
birbirine bağladı. Bütün bunları, tek eliyle yapıyordu. Yedekte altı
tane oltası daha vardı.
Güneş biraz yükselince, balığın henüz yorulmamış olduğunu anladı. Bu
direnişinden dolayı, balığa saygı duyuyordu. Bir ara gözü, kayığına
konan kuşa takıldı. Ona bakarken, balık birden bire oltayı çekti. Yaşlı
balıkçı denize düşmese de, yere kapaklan*maktan kurtulamadı. Bu arada,
sol eli olta tarafından kesilmiş, tamamiyle hissiz bir hal almıştı.
Dinlenmesi ve canlanması için, sağ elini devreye soktu.
Birden, sağ eliyle tuttuğu oltanın gerginliğinde bir değişiklik sezdi.
Oltanın yavaşça yükseldiğini gördü. Olta düzenli olarak yükseldi.
Sonra, sandalın baş yönünde bir şişlik göründü ve balık fırladı.
Yükseldi, yükseldi, sonu gelmiyordu. Güneşte pırıl pırıl parlıyordu.
Sonra tekrar suya daldı. Tekneden en az yarım metre daha uzundu.
“Onu öldürmek zorundayım, iriliğine ve güzelliğine rağmen bunu yapmalıyım” dedi. ‘ ı
Öğleden sonra, sandal hala ağır ağır ilerliyordu. Balık bir ke*re daha
yüzeye kadar çıktı ama zıplayamadı. Böylece, vakit yine akşam olmuştu.
Bu arada, oltayı kolundan söküp, kayığa sıkıca bağladı. Biraz
dinlenmesi ve karnını doyurması gerekiyordu. Yakalamış olduğu yunus
balığını dilimledi ve yedi. Şimdi de biraz uyuyacaktı. Olta*yı tekrar
aldı ve eline doladı ve uyumak için biraz uzandı. Tam dalmıştı ki, eli
hızla suratına çarptı. Olta, sağ boşalıyordu. Güç bela, ellerini
parçalama pahasına da olsa, kont*rolü sağladı, ancak halen yattığı
yerden kalkamamıştı. Sonra, yavaş yavaş doğruldu.
Denize açılalı üçüncü gün olmuştu. Ve balık, teknenin etra*fında dönüp
duruyordu. Yaklaşık iki saat, balığın bu dönüşleri devam etti. Ancak,
her dönüşü daha kısa oluyordu. Anlaşılan oydu ki, balık da son kozunu
oynuyordu. Yaşlı denizcinin de balıktan farkı yoktu. “Sonuna gelmişken,
yenilmemeliyim” diye sü*rekli kendisine cesaret ve güç veriyordu.
Saatlerce, balık dondu, zıpladı. Gitti, geldi. Yaşlı balıkçı ne*redeyse
pes etmek üzereydi ki, sonunda, balığın yaklaştığı bir anda zıpkınını
saplamayı başardı. Zıpkını yiyen dev balık birden bire canlandı ve
hızla uzaklaştı. Belli ki o da son kozlarını oynuyordu. Yaşlı adamın
gözleri karardı, başı döndü. Yine de oltanın ipini yavaşça gevşetmeyi
becerebildi. Bir müddet sonra baktığında, balığın suyun üstünde
kımıldamadan durduğunu gördü.
Şimdi de balığı taşımak için, kafasını toparlamalıydı. En a-zından yedi
yüz kilo gelirdi. Önce, baş tarafına gidip, solungaçla*rından ipi
geçirdi. Böylece, balığı sandalın baş, orta ve kıç tarafına bağladı.
Sonra da yelkenleri açarak, yavaş yavaş yol almaya baş*ladı.
Kan kokusunu alan bir köpek balığı, yaklaşık bir saatten beri kayığın
ve balığın peşindeydi. Bİr müddet sonra yaklaştı ve balık*tan kocaman
bir et parçası kopardı. Yaşlı balıkçı, zıpkınım olanca hıncıyla tam
gözünün üstüne saplayarak, onu öldürdü. Ancak, kan kokusunun artması
hiç de iyi değildi.
Nitekim çok geçmeden iki köpek balığı daha göründü. Yaşlı adam bütün
gücü ve ustalığıyla, ikisinin de hakkından gelmeyi başardı. Ancak, bu
zamana kadar, balığının dörtte bîri de saldır*ganlar tarafından
yenilmişti.Kayık gidiyor, ama henüz hiçbir ışık gözükmüyordu. Gece
olunca, bu sefer sayısını bilmediği köpek balığı hücumu başladı. Artık
karşı koymanın faydasız olduğunu biliyordu. Yine de, sopa*sı ile
elinden geldiği kadar vurdu, vurdu. Sopası yitince, dümenin tahta
kolunu kaptığı gibi, balığın başına saldıran köpek balığına, gücünün
son kırıntılarım toplayarak, yine tüm hıncı ile vurdu, vurdu. Son köpek
balığı buydu. Ancak, yenecek bir şey de kal*mamıştı.
Şimdi tek hedefi, evine varmaktı. Bütün ustalığını kullana*rak, saatler
sonra küçük limana girdi. Tekneyi elinden geldiğince yanaştırıp,
bağladı. Sonra da sereni toplayıp sırtına attı ve evin yolunu tuttu. O
kadar yorgundu ki. Eve varır varmaz hemen uyudu.
Sabahleyin çocuk kapıyı açıp girdiğinde, yaşlı balıkçı halen uyuyordu.
Çocuk onun ellerini görünce ağlamaya başladı. Sonra kahveden kahve aldı
ve yaşlı adamın yanma döndü. Uyanıncaya kadar başından ayrılmadı.
Uyanınca, kahvesini uzattı.
Çocuğu görünce, “Yendiler beni Manolin, yendiler beni” dedi. Çocuk da,
“sem balık değil ötekiler yendi” diye karşılık verdi. Sonra, yaşlı adam
yeniden uyudu. Çocuk hep başındaydı. Artık ne olur*sa olsun, yaşlı
adamla beraber balığa çıkacaktı. Çünkü o usta bir balıkçıydı ve ondan
öğreneceği çok şey vardı