Hz. DAVUD (a.s.)
Hz. Musa'nin vefatindan sonra, yine israilogullari isyanin karanligina
daldilar. Azginlik yaparak Hz. Musa'nin Allah'tan getirdigi akîdeyi terk
etmeye basladilar. Cenâb-i Allah, onlarin üzerlerine baska bir kabîleyi
musallat etti.
Hz. Musa'nin vefatindan sonra israilogullarinin idaresi Yusa'ya kaldi.
israilogullarini çölden çikararak onlari dedelerinin ülkesine
yerlestirdi. Bu ülke, Hz. Yakub'un yasadigi Ken'an bölgesi olup,
israilogullari için mukaddes ülke sayilir.
israilogullari Hz. Musa'nin vefatindan sonra Filistin çevresine
yerlesmis bulunan Amâlika Kabilesi ile karsi karsiya geldiler.
israilogullari Amâlika ile yaptiklari bir savastan maglup çiktilar.
Kendilerini toparlayarak yeniden bu düsman ile çarpismak istediler.
Yüce Rabbimiz onlarin bu durumunu söylece anlatmaktadir: "israilogullarindan
bir cemaat Musa'dan sonra peygamberlerine: "Bize bir hükümdar gönder
ki, Allah yolunda savasalim" dediler. Peygamber. "Size muharebe farz
olunursa korkarim ki, savasmazsiniz" dedi. Onlar: "-Niçin Allah
yolunda savasmayalim? Yurdumuzdan ve evlatlarimizin yanindan çikarildik"
dediler. Onlara farz kilindiginda, birazi müstesna olmak üzere,
savastan yüz çevirdiler. " (el-Bakara, 2/246)
"Peygamberleri onlara: Allah, Teâlâ size hükümdar
olarak gönderdi dediginde, onlar: O, bize nasil hükümdar olur?
Biz hükümdarliga ondan daha layikiz. Onun mali da çok degildir.
dediler. Peygamber. "Allah onu, sizin üzerinize namaz kildi. Ona
ilimde ve cisimde fazlalik (üstünlük) verdi. Allah, mülkü
diledigine verir. " (el-Bakara, 2/247).
israilogullari tarafindan kutsal kabul edilen bir sandik vardi. Kur'ân-i
Kerim'de bu sandiga "Tâbût"* adi verilmektedir. Amâlikalilarla
yapilan savas sonucunda bu sandik Câlût (Golyat)'in eline geçmisti.
israilogullari bunun acisini duyuyorlar, fakat Tâlût'un da hükümdarligina
itiraz etmekten geri kalmiyorlardi.
"Peygamberleri onlara söyle dedi: Onun hükümdarligina
alamet; size, içinde Rabbiniz tarafindan sekînet ve Musa ailesi ile
Harun ailesinin mirasi bulunan Tâbût'u meleklerin yüklenip
getirmesidir. Eger siz iman edenlerdenseniz, bunda sizin için ibret ve mûcize
vardir. " (el-Bakara, 2/248). Tâbût'un israilogullarinin eline
geçmesi onlari yüreklendirdi. Yeniden toparlanarak Amâlika
kabilesi üzerine yürüdüler. Tâlût,
israilogullarina ögütte bulundu. Onlara söylece seslendi: "Allahu
Teâlâ sizi bir nehir ile imtihan ediyor. O nehirden içen
benden degildir. Ondan eli ile ancak bir avuç içen bendendir"
dedi. Onlarin pek azi müstesna, digerleri içti. Tâlût
ile iman edenler nehri geçtiklerinde: Bugün Câlût ve
askerlerine karsi duracak takat bizde yoktur dediler. Allah'a kavusacaklarini
bilenler. Nice az bir topluluk vardir ki, Allah'in izni ile daha çok
olana galip gelmistir. Allah, sabredenlerle beraberdir. ' dediler. "
(el-Bakara, 2/249)
Amâlika ordularinin basinda Câlût (Golyat) bulunuyordu. Câlüt'un
ordusuyla karsi karsiya gelen mümin kitle söyle dua etti: "Ya Râb,
üzerinize sabir ve sebat ihsan eyle, ayaklarimizi sabit kil ve kâfir
kavme karsi bize yardim et. " (el-Bakara, 2/250)
Tâlût'un ordusunda Dâvûd (a.s.) bulunuyordu. Dâvûd
(a.s.), Hz. Yakub'un neslinden idi. israilogullarindan olan Dâvûd,
daha küçük yasta bir delikanli iken, hak davanin amansiz düsmani,
zorba ve güçlü ordulara sahip olan Câlût ile
yaptigi mücadeleyi kazanmis ve bu savasta Câlût'u sapan tasiyla
öldürmüstü. Bu olayda Allah'a tevekkül eden müminlerin
zalimleri nasil yendigi gösterilmektedir.
Câlût, zalim zengin ve korkunç bir hükümdardi.
Onun açikça belli olan büyük üstünlügü
vardi. Fakat Allahu Teâlâ, o zaman islerin yalniz zahiriyle meydana
gelmeyip, gerçek anlamiyla vukû buldugunu göstermek istedi.
islerin hakikatini sadece O bilir. Her seyin ölçüsü yalniz
O'nun elindedir. Aslinda insanlara güçlü görünenin
zayif, zayif görünenin de Allah'in yardimiyla güçlü
oldugu ölçüsü Allahu Teâlâ'ya aittir. insanlar
ise vazifelerini yerine getirmek, Allah'u Teâlâ' ya verdikleri
ahitlerini ifa etmekle yükümlüdürler. Bundan sonra Allah'in
istedigi seyler istedigi sekilde olur. insanlara, kendilerini korkutan zâlimlerin
zayif, çok zayif olduklarini, Allah onlarin ölmesini istedigi zaman
küçücük delikanlilarin bile maglup edebilecegini göstermek
için bu zalim diktatörün ölümünü, daha genç
bir bir delikanli iken Hz. Dâvûd'un eline verdi. Burada Allah'u Teâlâ'nin
tahakkukunu istedigi gizli baska hikmetler de vardi. Allah, Tâlût'dan
sonra mülkü Hz. Dâvûd'un almasini ve onun yerine oglu Süleyman
(a.s.)'i varis kilmayi istedi. Bu sebeple Hz. Dâvûd (a.s.)'in gücü,
Câlût'u öldürmesiyle gösterilmis oluyordu.
"Allah'in izniyle, onlari hemen hezimete ugrattilar. Dâvûd
da Câlût'u öldürdü. Allah ona mülk ve hikmet
verdi. Dilemekte oldugu seylerden de ona ögretti." (el-Bakara, 2/251).
Câlût'un öldürülmesiyle Amâlikalilar
bozguna ugradilar, darmadagin oldular. Bu olaydan sonra halk, Hz. Dâvûd
(a.s.)'a daha çok sevgi ve saygi göstermeye basladi.
Tâlût'un ölümünden sonra yerine Dâvûd
(a.s.) geçti. Ona hem yönetim, hem peygamberlik verildi; "...Dâvûd'a
daglari ve kuslari boyun egdirdik. Onunla beraber tesbih ediyorlardi. Biz
(bunlari) yapariz." "Ona, sizi savasin siddetinden korumak için
zirh yapmayi ögretmistik. Ama siz, sükrediyor musunuz ki?"
(el-Enbiya, 21/78, 80)
"Andolsun Dâvûd'a tarafimizdan bir üstünlük
verdik. Ey daglar, onunla beraber tesbih edin ve ey kuslar (siz de). Ve ona
demiri yumusattik.", "Genis zirhlar yap, dokumasini ölçülü
yap ve (hepiniz) iyi isler yapin. Çünkü ben, yaptiklarinizi görmekteyim.
diye vahyettik." (Sebe, 34/10-11). Hz. Dâvûd (a.s.) hakkinda
Kur'ân-i Kerim'den gelen rivâyetler; Dâvûd'un çok
güzel bir sesi oldugunu, kendisine verilen Zebur'u okumaya baslayinca,
daglarin ve kuslarin onu dinlemek üzere etrafinda toplandiklarini
bildirmektedir. Zebur dört büyük semâvî kitaptan
birisi olup, yüzelli sûreden ibarettir. Bu kitap, ser'î hükümleri
tasimadigi için Hz. Dâvûd, Hz. Musa'nin serîati ile hükmetmistir.
Yahudi kaynaklarinda Hz. Dâvûd'un, Mizmar denen bir musiki âleti
çaldigi kayitlidir. Kur'ân'da da: "(Her taraftan) gelen kuslar
da ona icabet ederler, hepsi onun nagmesine katilirlardi ", "Onun mülkünü
kuvvetlendirmistik. Kendisine hikmet ve açik konusma, güzel konusma
vermistik. " (Sad, 38/19-20) buyuran Allah, ayni sûrenin 21. âyetinde,
Hz. Dâvûd (a.s.) zamaninda olan bir hâdiseyi de, Hz. Muhammed
(s.a.s.)'e söyle haber vermistir: "Dâvûd'un yanina
gelmislerdi de, onlardan korkmustu. Korkma dediler, Biz, iki davaciyiz. Birimiz
ötekinin hakkina saldirdi. simdi sen aramizda hak ile hükmet.
Zulmetme. Bizi yolun ortasina (adalete) götür. " (Sad, 38/22)
Kur'ân'da anlatildigina göre bunlar iki kardestiler. Birisinin
doksandokuz koyunu, ötekinin bir tek koyunu vardi. Böyle iken
doksandokuz koyunu olan öteki kardesinin tek koyununu ister, aralarinda
tartisma çikar. Tek koyunu olani bu tartismayi kaybeder. Hz. Dâvûd
(a.s.)'a müracaat ederler. O, davaci olanlardan birini dinler, ötekini
dinlemeden hükmünü verir. Bunu da Allah'u Teâlâ'nin
kendisini imtihani sanir. Ancak bu yaptigi hareket sebebiyle Allah'dan magfiret
dileyip secdeye kapanir, tövbe eder. Allah, onu affettigini bildirir ve ona
su vahyi indirir: "Ey Dâvud, biz seni yeryüzünde (senden öncekilerin
yerine) hükümdar yaptik. insanlar arasinda adaletle hükmet,
keyfine uyma. Sonra seni Allah yolundan saptirir. Allah'in yolundan sapanlara,
Allah'in hesap gününü unuttuklarindan dolayi, çetin bir
azap vardir. " (Sad, 38/26)
israilogullari, Hz. Dâvûd zamaninda en parlak dönemlerini
yasamislardir. Dâvûd (a.s.) Kudüs'ü fethetmis, kendisine
baskent yapmisti.
Hz. Dâvûd, hem hükümdar, hem peygamberdi. Bir nimet
olarak bu iki özellik ona verilmisti. O, israilogullarini kirk yil yönetti
ve Rabbine kavustu. Hz. Dâvud (a.s.)'in yerine oglu Hz. Süleyman
(a.s.) geçti ve ona da peygamberlik geldi. Hz. Dâvûd, bir gün
oruç tutar, bir gün yerdi.
Abdullah b. Amr'dan rivâyetle, Abdullah, her gün gündüzleri
oruç tutar, geceleri de (nâfile) namaz kilardi. Onun bu durumu Rasûlullah'a
bildirildiginde Hz. Peygamber onu çagirdi ve söyle buyurdu: "Bir
gün oruç tut, bir gün iftar et. iste bu Dâvûd
(a.s.)'in orucudur."
Bir baska rivayette ise, Rasûlullah (s.a.s.) söyle buyurmustur: "Allah'u
Teâlâ ya en sevimli oruç, Dâvûd (a.s.)'in
orucudur. O, bir gün oruç tutar, bir gün iftar ederdi. Allah'a
en sevimli namaz da Dâvûd namazi idi. O, her gecenin yarisinda uyur.
Üçte birinde (nafile) namaz kilardi. Altida birinde de yine uyurdu."
(Müslim, Siyam, 183; Nesâî, Siyam, 69).
Kur'ân-i Kerim'de adi geçen israilogullari peygamberlerinden biri. Yahuda kabilesinden isa (Yasa)'nin sekizinci ogludur. insanoglu yoldan çikip da batakliga düstükçe, yüce Allah, onlara peygamberler göndermistir. Onlar bu peygamberler vasitasiyla uyarilmistir. israilogullarina da peygamberler gönderilmistir. Onlar, umumiyetle bu peygamberlere isyan hatta ihanet etmislerdir. |
daldilar. Azginlik yaparak Hz. Musa'nin Allah'tan getirdigi akîdeyi terk
etmeye basladilar. Cenâb-i Allah, onlarin üzerlerine baska bir kabîleyi
musallat etti.
Hz. Musa'nin vefatindan sonra israilogullarinin idaresi Yusa'ya kaldi.
israilogullarini çölden çikararak onlari dedelerinin ülkesine
yerlestirdi. Bu ülke, Hz. Yakub'un yasadigi Ken'an bölgesi olup,
israilogullari için mukaddes ülke sayilir.
israilogullari Hz. Musa'nin vefatindan sonra Filistin çevresine
yerlesmis bulunan Amâlika Kabilesi ile karsi karsiya geldiler.
israilogullari Amâlika ile yaptiklari bir savastan maglup çiktilar.
Kendilerini toparlayarak yeniden bu düsman ile çarpismak istediler.
Yüce Rabbimiz onlarin bu durumunu söylece anlatmaktadir: "israilogullarindan
bir cemaat Musa'dan sonra peygamberlerine: "Bize bir hükümdar gönder
ki, Allah yolunda savasalim" dediler. Peygamber. "Size muharebe farz
olunursa korkarim ki, savasmazsiniz" dedi. Onlar: "-Niçin Allah
yolunda savasmayalim? Yurdumuzdan ve evlatlarimizin yanindan çikarildik"
dediler. Onlara farz kilindiginda, birazi müstesna olmak üzere,
savastan yüz çevirdiler. " (el-Bakara, 2/246)
"Peygamberleri onlara: Allah, Teâlâ size hükümdar
olarak gönderdi dediginde, onlar: O, bize nasil hükümdar olur?
Biz hükümdarliga ondan daha layikiz. Onun mali da çok degildir.
dediler. Peygamber. "Allah onu, sizin üzerinize namaz kildi. Ona
ilimde ve cisimde fazlalik (üstünlük) verdi. Allah, mülkü
diledigine verir. " (el-Bakara, 2/247).
israilogullari tarafindan kutsal kabul edilen bir sandik vardi. Kur'ân-i
Kerim'de bu sandiga "Tâbût"* adi verilmektedir. Amâlikalilarla
yapilan savas sonucunda bu sandik Câlût (Golyat)'in eline geçmisti.
israilogullari bunun acisini duyuyorlar, fakat Tâlût'un da hükümdarligina
itiraz etmekten geri kalmiyorlardi.
"Peygamberleri onlara söyle dedi: Onun hükümdarligina
alamet; size, içinde Rabbiniz tarafindan sekînet ve Musa ailesi ile
Harun ailesinin mirasi bulunan Tâbût'u meleklerin yüklenip
getirmesidir. Eger siz iman edenlerdenseniz, bunda sizin için ibret ve mûcize
vardir. " (el-Bakara, 2/248). Tâbût'un israilogullarinin eline
geçmesi onlari yüreklendirdi. Yeniden toparlanarak Amâlika
kabilesi üzerine yürüdüler. Tâlût,
israilogullarina ögütte bulundu. Onlara söylece seslendi: "Allahu
Teâlâ sizi bir nehir ile imtihan ediyor. O nehirden içen
benden degildir. Ondan eli ile ancak bir avuç içen bendendir"
dedi. Onlarin pek azi müstesna, digerleri içti. Tâlût
ile iman edenler nehri geçtiklerinde: Bugün Câlût ve
askerlerine karsi duracak takat bizde yoktur dediler. Allah'a kavusacaklarini
bilenler. Nice az bir topluluk vardir ki, Allah'in izni ile daha çok
olana galip gelmistir. Allah, sabredenlerle beraberdir. ' dediler. "
(el-Bakara, 2/249)
Amâlika ordularinin basinda Câlût (Golyat) bulunuyordu. Câlüt'un
ordusuyla karsi karsiya gelen mümin kitle söyle dua etti: "Ya Râb,
üzerinize sabir ve sebat ihsan eyle, ayaklarimizi sabit kil ve kâfir
kavme karsi bize yardim et. " (el-Bakara, 2/250)
Tâlût'un ordusunda Dâvûd (a.s.) bulunuyordu. Dâvûd
(a.s.), Hz. Yakub'un neslinden idi. israilogullarindan olan Dâvûd,
daha küçük yasta bir delikanli iken, hak davanin amansiz düsmani,
zorba ve güçlü ordulara sahip olan Câlût ile
yaptigi mücadeleyi kazanmis ve bu savasta Câlût'u sapan tasiyla
öldürmüstü. Bu olayda Allah'a tevekkül eden müminlerin
zalimleri nasil yendigi gösterilmektedir.
Câlût, zalim zengin ve korkunç bir hükümdardi.
Onun açikça belli olan büyük üstünlügü
vardi. Fakat Allahu Teâlâ, o zaman islerin yalniz zahiriyle meydana
gelmeyip, gerçek anlamiyla vukû buldugunu göstermek istedi.
islerin hakikatini sadece O bilir. Her seyin ölçüsü yalniz
O'nun elindedir. Aslinda insanlara güçlü görünenin
zayif, zayif görünenin de Allah'in yardimiyla güçlü
oldugu ölçüsü Allahu Teâlâ'ya aittir. insanlar
ise vazifelerini yerine getirmek, Allah'u Teâlâ' ya verdikleri
ahitlerini ifa etmekle yükümlüdürler. Bundan sonra Allah'in
istedigi seyler istedigi sekilde olur. insanlara, kendilerini korkutan zâlimlerin
zayif, çok zayif olduklarini, Allah onlarin ölmesini istedigi zaman
küçücük delikanlilarin bile maglup edebilecegini göstermek
için bu zalim diktatörün ölümünü, daha genç
bir bir delikanli iken Hz. Dâvûd'un eline verdi. Burada Allah'u Teâlâ'nin
tahakkukunu istedigi gizli baska hikmetler de vardi. Allah, Tâlût'dan
sonra mülkü Hz. Dâvûd'un almasini ve onun yerine oglu Süleyman
(a.s.)'i varis kilmayi istedi. Bu sebeple Hz. Dâvûd (a.s.)'in gücü,
Câlût'u öldürmesiyle gösterilmis oluyordu.
"Allah'in izniyle, onlari hemen hezimete ugrattilar. Dâvûd
da Câlût'u öldürdü. Allah ona mülk ve hikmet
verdi. Dilemekte oldugu seylerden de ona ögretti." (el-Bakara, 2/251).
Câlût'un öldürülmesiyle Amâlikalilar
bozguna ugradilar, darmadagin oldular. Bu olaydan sonra halk, Hz. Dâvûd
(a.s.)'a daha çok sevgi ve saygi göstermeye basladi.
Tâlût'un ölümünden sonra yerine Dâvûd
(a.s.) geçti. Ona hem yönetim, hem peygamberlik verildi; "...Dâvûd'a
daglari ve kuslari boyun egdirdik. Onunla beraber tesbih ediyorlardi. Biz
(bunlari) yapariz." "Ona, sizi savasin siddetinden korumak için
zirh yapmayi ögretmistik. Ama siz, sükrediyor musunuz ki?"
(el-Enbiya, 21/78, 80)
"Andolsun Dâvûd'a tarafimizdan bir üstünlük
verdik. Ey daglar, onunla beraber tesbih edin ve ey kuslar (siz de). Ve ona
demiri yumusattik.", "Genis zirhlar yap, dokumasini ölçülü
yap ve (hepiniz) iyi isler yapin. Çünkü ben, yaptiklarinizi görmekteyim.
diye vahyettik." (Sebe, 34/10-11). Hz. Dâvûd (a.s.) hakkinda
Kur'ân-i Kerim'den gelen rivâyetler; Dâvûd'un çok
güzel bir sesi oldugunu, kendisine verilen Zebur'u okumaya baslayinca,
daglarin ve kuslarin onu dinlemek üzere etrafinda toplandiklarini
bildirmektedir. Zebur dört büyük semâvî kitaptan
birisi olup, yüzelli sûreden ibarettir. Bu kitap, ser'î hükümleri
tasimadigi için Hz. Dâvûd, Hz. Musa'nin serîati ile hükmetmistir.
Yahudi kaynaklarinda Hz. Dâvûd'un, Mizmar denen bir musiki âleti
çaldigi kayitlidir. Kur'ân'da da: "(Her taraftan) gelen kuslar
da ona icabet ederler, hepsi onun nagmesine katilirlardi ", "Onun mülkünü
kuvvetlendirmistik. Kendisine hikmet ve açik konusma, güzel konusma
vermistik. " (Sad, 38/19-20) buyuran Allah, ayni sûrenin 21. âyetinde,
Hz. Dâvûd (a.s.) zamaninda olan bir hâdiseyi de, Hz. Muhammed
(s.a.s.)'e söyle haber vermistir: "Dâvûd'un yanina
gelmislerdi de, onlardan korkmustu. Korkma dediler, Biz, iki davaciyiz. Birimiz
ötekinin hakkina saldirdi. simdi sen aramizda hak ile hükmet.
Zulmetme. Bizi yolun ortasina (adalete) götür. " (Sad, 38/22)
Kur'ân'da anlatildigina göre bunlar iki kardestiler. Birisinin
doksandokuz koyunu, ötekinin bir tek koyunu vardi. Böyle iken
doksandokuz koyunu olan öteki kardesinin tek koyununu ister, aralarinda
tartisma çikar. Tek koyunu olani bu tartismayi kaybeder. Hz. Dâvûd
(a.s.)'a müracaat ederler. O, davaci olanlardan birini dinler, ötekini
dinlemeden hükmünü verir. Bunu da Allah'u Teâlâ'nin
kendisini imtihani sanir. Ancak bu yaptigi hareket sebebiyle Allah'dan magfiret
dileyip secdeye kapanir, tövbe eder. Allah, onu affettigini bildirir ve ona
su vahyi indirir: "Ey Dâvud, biz seni yeryüzünde (senden öncekilerin
yerine) hükümdar yaptik. insanlar arasinda adaletle hükmet,
keyfine uyma. Sonra seni Allah yolundan saptirir. Allah'in yolundan sapanlara,
Allah'in hesap gününü unuttuklarindan dolayi, çetin bir
azap vardir. " (Sad, 38/26)
israilogullari, Hz. Dâvûd zamaninda en parlak dönemlerini
yasamislardir. Dâvûd (a.s.) Kudüs'ü fethetmis, kendisine
baskent yapmisti.
Hz. Dâvûd, hem hükümdar, hem peygamberdi. Bir nimet
olarak bu iki özellik ona verilmisti. O, israilogullarini kirk yil yönetti
ve Rabbine kavustu. Hz. Dâvud (a.s.)'in yerine oglu Hz. Süleyman
(a.s.) geçti ve ona da peygamberlik geldi. Hz. Dâvûd, bir gün
oruç tutar, bir gün yerdi.
Abdullah b. Amr'dan rivâyetle, Abdullah, her gün gündüzleri
oruç tutar, geceleri de (nâfile) namaz kilardi. Onun bu durumu Rasûlullah'a
bildirildiginde Hz. Peygamber onu çagirdi ve söyle buyurdu: "Bir
gün oruç tut, bir gün iftar et. iste bu Dâvûd
(a.s.)'in orucudur."
Bir baska rivayette ise, Rasûlullah (s.a.s.) söyle buyurmustur: "Allah'u
Teâlâ ya en sevimli oruç, Dâvûd (a.s.)'in
orucudur. O, bir gün oruç tutar, bir gün iftar ederdi. Allah'a
en sevimli namaz da Dâvûd namazi idi. O, her gecenin yarisinda uyur.
Üçte birinde (nafile) namaz kilardi. Altida birinde de yine uyurdu."
(Müslim, Siyam, 183; Nesâî, Siyam, 69).